30 Mayıs 2013 Perşembe

Davetler /Tarifler (Polenta Topları- Chicken Yakitori)


Zaman zaman menü oluştururken herkes için zor olabilecek bir konu bence başlangıçlar. Aperatiflerin nasıl bir yemeğin geleceği ile ilgili en önemli ipucu olduğunu düşünüyorum. O yüzden bu minik oyalayıcılara özen göstermeyi seviyorum.Bugün sizinle paylaşacağım alternatifler her zaman  rastlamadığımız minik atıştırmalıklar.Yoğun iş temposu veya canınızı sıkan şeylerden biraz uzaklaşmak isterseniz mutfağa girip bu tarifleri denemenizi öneririm, çok iyi gelecek :)


Polenta Topları temelde mısır ununa dayanan bir yemek ve köklü bir geçmişi var. Kristof Kolomb'un
1493 yılında Avrupa'ya Yeni Dünya mısırıyla döndüğü düşünülüyor.  Mısırdan yapılan polenta öncelikle bir köylü yemeği iken; yüksek sınıf mutfağında adı pek geçmiyormuş. 16. yüzyılın başında karabuğdayın gelmesi ile Kuzay İtalyalılar polenta yapımında bu tahılı kullanmış. Mısırın gelişi ile hem daha çok üretilebilen hem de sarı görünümünü kazandıran bu tahıl, polenta'da kullanılmaya başlamış. Bu yemeğin hala Lombardia bölgesinde popüler olduğundan da bahsediliyor ve birçok çeşidi yapılıyor.

"Da Vinci'nin Sofrası" kitabında Polenta için eski tarifleri vermiş ve mısır irmiği istemelisiniz, mısır unu değil diye belirtilmiş. Ama tarif günümüze biraz değişerek gelmiş. Bugün ki tarifte mısır unu ile halini göreceksiniz. 
Zaten mısır unu beraberinde domates ve fesleğeni düşününce çok lezzetli bir birleşim olduğunu söyleyebilirim.
Polenta toplarındaki en önemli iki şey: Mısır ununun güzel olması mümkünse yerel dükkanlardan alınması. İkincisi ise parmesan peynirinin toz halinde satın almayın.


Polenta Topları
&
Chicken Yakitori

Polenta Topları

Malzemeler

  • 1 su bardağı mısır unu
  • 1 su bardağı süt
  • 3/4 su bardağı su
  • 1 su bardağı parmesan peyniri, rendelenmiş
  • 1/2 çay kaşığı hindistancevizi rendesi
  • tuz
Sosu için
  • 2 su bardağı küp doğranmış domates
  • 4 diş sarımsak ince kıyılmış
  • 2 çorba kaşığı zeytinyağ
  • 1 çay kaşığı toz şeker
  • tuz
  • 2 çorba kaşığı fesleğen, ince doğranmış

Hazırlanışı

  1. Mısır unu, süt ve suyu bir tenecerede orta ateşte karıştırarak pişirin
  2. koyulaşmaya başlayınca parmesan peyniri ve hindistancevizi rendesini ilave edin
  3. 1 dakika daha pişirip ocaktan alın
  4. iyice soğumasını bekleyin ve fırını 180 dereceye ayarlayın
  5. hamuru küçük toplar halinde yuvarlayın ve bir fırın kabına koyun
  6. ayrı bir yerde sarımsak ve domatesi zeytinyağında 5 dakika pişirin, gerekiyorsa biraz daha fazla olabilir. 
  7. tuz ve şekeri ekleyin
  8. sosu blender'dan geçirin
  9. fesleğeni ilave edin
  10. fırın kabındaki topların üzerine dökün.
  11. 20 dakika pişirin
* Fesleğenlerin büyük bir kısmını son dakikalar
da ekleyin.

Chicken yakitori




Malzemeler

  • 400 gr küçük küpler halinde doğranmış tavuk
  • 1/2 bardak soya sosu (light olan seçilebilir)
  • 1/4 bardak bal
  • 1 sarımsak, ezilmiş
  • 1/2 çay kaşığı toz zencefil
  • bambu şiş

Hazırlanışı

  1. bir kapta tavuk, soya sos, bal, sarımsak ve zencefili karıştırın.
  2. marine olması için birkaç saat hatta tüm gece beklenebilir.
  3. Marine ettiğiniz sos ile şişlerinizi ıslatın.
  4. fırınınızı grill ayarına getirin, 230-240 derece sıcaklıktır. Tavukları şişlere geçirin. Her bir tarafını 2-3 dakika pişirin.
  5. Soğumadan servis yapın.





27 Mayıs 2013 Pazartesi

Safranbolu'dan seçmeler

Bu hafta sonu ani bir kararla İstanbul'da kalmayalım dedik ve biraz uzak sayılsada Safranbolu'ya gittik.
Safranbolu'da yemekler dışında anltabilecek çok ama çok şey var. Beklentimizin çok üstünde yapılacak aktiviteler bulduk: Mağara gezileri, Kanyon yürüyüşleri, kristal seyir terası gibi.
Ama ben size tabii ki mutfaktan haberler veriyor olacağım.

Konaklama olarak Mehveş Hanım Konak'ını seçiyoruz. Konumu çok merkezi ve konak tam olarak eski bir Safranbolu evi. Kısacık bir yürüyüş ardından başlıyoruz Safranbolu lezzetlerine :)

Kadıoğlu Şehzade Sofrası

Öğle saatleri çok kalabalık olan bu mekanda, hızlı ve içten bir servis veriliyor. Herkes güler yüzlü ve hep ikram da bulunmak istiyorlar. Bunun Karadeniz insanının bir güzelliği olduğunu düşünüyorum aslında. Karadeniz'de ister doğu ister batısında herkes pozitif ve paylaşımcıdır. Bunun bir örneği olan Kadıoğlu Şehzade Sofra'sında yörsel yemekleri sipariş veriyoruz. Şezade Pilavı, Şehzade Salatası, Kiremitte mantar, Bükme isminde bir tür pide.


Bükmenin iç harcı ilginç; ıspanak, maydanoz, soğan kıyma ve baharatlar. Bildiğimiz pide içinden oldukça farklı. Şehzade pilavı ise dereotu kokusu yanında bezelye ve farklı sebzeler içeriyor. Üstüne kaşar peyniri rendesi ile fırında yapılıyor. Diğer yemekler ise bildiğimiz lezzetler. Safronbulu'ya giden birçok kişinin öğle yemeği için seçtiği bu adreste benim önerebileceğim tek yemek Şehzade pilavı olacak.




Safranbolu'da birçok yere girip içki servisi arıyoruz, arıyoruz, arıyoruz.... Öğreniyoruz ki sadece 5 yerde içki servisi veriliyor. Bu büyük yerleşim alanına baktığınızda sayı oldukça az. Bu durum da bizi Taş ev'e yönlendiriyor.

Taş ev

Taş ev bir şarap evi. Yine eski bir yapı ve eski taş kaplamalar ile yapılmış. Bahçesi Safranbolu Kent Müzesi'ni ve eski evleri görebilmeniz için güzel bir fırsat veriyor. Maalesef şarap menüsü çok kısıtlı ancak sakin ortamı ve güzel güneş batışı seyri ile açık kapanıyor.


Burada istediğimiz şarap ile beraber tamamen yöresel peynirlerden oluşan "Taş ev peynir tabağı" istiyoruz. Menüsüne gelince dünya mutfağı yemekleri. Ancak buraya gelmişken geleneksel lezzetlerin farklı yorumu olabilir diye düşünüyor insan veya olsun istiyor.


Akşam yemeği için Havuzlu Asmazlar Konağı'na karar vermiştik ancak tadilat sebebi ile kapalı olunca Safranbolu içinde sıkça rastlayacağınız yörsel ev yemekleri yapan bir yere giriyoruz. Bu sefer burada bilindik bir yemek olan "yayım" yani cevizli erişte istiyoruz. Çok farklı bir lezzeti tabii ki yok ama hamurun açılması kullanılan ceviz güzel.



Sıra geldi harika bir Türk kahvesi için gidebileceğiniz yere Arasta Yemeniciler Çarşısı'nda hemen merkezde bulunan Arasta Kahvesi'ne:
Böğürtlen ve karadut suyu ile beraber servis edilen kül üstünde yapılan közde kahve çok güzel. Sunumları da yöreye oldukça uygun ve güzel. Osmanlı çizgilerini taşıyan kıyafeler içinde sunumlar yapılıyor. Üstünüzde asma yaprakları sarılı bir alan, etrafınızda her şey otantik.


Son olarak Safranbolu'da yiyebileceğiniz diğer önemli lezzetler: Piruhi, etli sarma ve kuyu kebabı. Tatlılar lokumlar ve ev baklavaları.
Dönüş yolculuğunda birçok alternatif var. Bolu'da mangal, Berceste'deki alternatifler, Abant'a uğramak, Sapanca'da şelale kenarında alabalık gibi. 

23 Mayıs 2013 Perşembe

Nektarinli mini tart & Manhattan cookie

Sizlerle paylaştığım tüm tariflerin sevdiğim lezzetler olmasına dikkat ediyorum. Arada bir farklı denemelerim oluyor ama lezzetlerinde uyumsuz bir şey hissedersem yazmıyorum. En son yaptığım bezelye ve nane püreli karidesler gibi. Görüntüsü harika olmak ile beraber lezzeti yeterli değildi.
Bu sebeple sizlere ulaşabilen tarifleri gönül rahatlığı ile uygulayabilirsiniz :)

Bugün seçtiğim iki tatlı çok basit uygulanan ve herkesin sevebileceği lezzetler...
Nektarin turta aslında tarifte kayısı ile hazırlanmış ancak ben şeftali ve nektarin lezzetlerini daha çok sevdiğim için farklı meyve seçtim. Daha farklı meyvelerle de uygulanabilir.

Nektarin Mini Tart

Malzemeler

  • 4-5 adet nektarin
  • Üstü için 30 gr pasta kaplama şekeri veya normal şeker
  • 125 gr badem
  • 125 gr şeker
  • 125 gr tereyağı ( küp küp doğranmış)
  • tuz
  • Vanilya ( mümkünse vanilya özütü)
  • 50 gr un
  • 2 iri yumurta
  • 1/2 limon kabuğu rendesi
  • 1/2 limon suyu

Hazırlanışı

  1. Bademleri, şekeri, yağı, tuz, unu, vanilyayı ve limon kabuğu renedesini robotta karıştırın. Çırpma başlığı ile 1 dakika süre ile karıştırmaya devam edin.
  2. Yumurtaları ve limon suyunu ekleyin. 30 saniye daha karışımı karıştırın.
  3. En az 30 dakika bu badem kremasını buzdolabında tutun.
  4. Fırını 175 dereceye ayarlayın.
  5. Yıkanmış ve soyulmuş nektarinleri 8 parçaya bölünecek şekilde kesin.
  6. Badem kremasını kullanacağınız kapların üçte iki oranında doldurun.
  7. Kremanın yüzeyine dilim nektarinlerini ekleyin. 3 adet yeterli olacaktır.
  8. Üstüne belirtilen şekeri gezdirin ve 20-25 dakika süre ile pişirin.
  9. Daha kızarmış bir görüntü istenirse fırının grill ayarında 1-2 dakika pişmeye devam edebilirsiniz.
* İstenirse lavanta çiçeğinden 1 tane krema hazırlanırken eklenebilir.



Manhattan Cookies

Sıra geldi yapıldıktan sonra bir süre daha dayanabilen acıktıkça kapağını açıp yiyebileceğiniz cookie tarifine. Sanırım cookie'nin dev gibi büyük görüntüsünü seviyorum ve filtre kahve yanında da çok güzel oluyor. 

Malzemeler

  • 185 gr tereyağ
  • 125 gr pudra şekeri
  • 125 gr esmer şeker
  • 270 gr pasta unu
  • 3 gr tuz (1/2 çay kaşığı)
  • 3 gr soda
  • 1 yumurta
  • 1 yumurta sarısı
  • vanilya
  • 250 gr siyah damla çikolata 

Hazırlanışı

  1. Fırını 150 derece ısıtın.
  2. Pudra şekeri, esmer şekeri, unu, tuzu ve sodayı çırpın. (mikserin hamur yapma başlıkları daha iyi olacaktır.) 1 dakika karıştırdıktan sonra yumurtaları ve vanilyayı ekleyin. 20 saniye kadar daha çırpmaya devam edin.  
  3. Karışım homojen bir hal aldığında damla çikolataları ekleyin. 
  4. 110- 120 gr olacak şekilde parçalara ayırın ve fırın kağıdı üstünde daha düzgün yuvarlaklar elde etmek için parmaklarınız ile ezerek şekil verin. Yaklaşık olarak 15 cm çapında olabilirler. 
  5. 150 derece de 20 dakika pişirin.
*Le pain quotidien cook+book kitabına ait tarifler
* İlk yaptığımda hazırladığım yuvarlak parçaları  tepside çok yakın yerleştirdiğim için biraz daha büyüme payları ile bir araya geldiler. Bu yüzden fırın kağıdına aralıklar ile yerleştirin. Cookie'lerin daha fazla yayılacaklarını unutmayın...







22 Mayıs 2013 Çarşamba

Banyan Ortaköy

Maça, sinek, vale, 30....

Yirmili yaşlarımı sürerken 30 yaşıma girdiğim zaman yapmak istediğim değişiklikler, hayatımda planladığım küçük süprizler doluydu. Sonra 30 yaşın o kadar da uzak olmadığını bu değişiklikleri daha köklü bir değişim olacağını düşündüğüm 40'lı yaşlara bırakmanın iyi olduğuna karar verdim doğumgünümü kutlarken. Benim için yine de özel olan bu yaşı çok sevdiğim bir mekan Banyan'da kutlamaya karar verdik.

Banyan'a ilk olarak seneler önce Nişantaşı'nda açıldığında gitmiştim. Uzak Doğu, Asya mutfağı, Thai lezzetleri tatma fikri çok cazip gelmişti ve portakal ve çeşitli baharatlarla hazırlanan et yemeğini çok sevmiştim.Daha sonra Ortaköy'de yine benim için özel bir tanışma yemeği için burası seçilmişti.
O günden aklımdan kalan "Banyan Plate" olmuştu. Asya mantıları, karidesler gibi farklı başlangıçları birleştiren bir seçim.
Peki Banyan'da ne yemeli?
Bu sefer daha farklı lezzetler denedik. Başlangıç olarak satay soslu et ve karidesli mantılar. Her ikisi de çok güzeldi.

Ana yemek kısmında ise masamızda her zamanki gibi "Portakallı biftekten" isteyen birisi oldu tabii. Ben farklı bir ördek yemeği tercih ettim. Kırmızı erik suyunda pişirilmiş Ördek But. Diğer yemekler "Thai usülü çipura" ve somon oldu.
Gecenin en sevilen lezzeti ise kişniş görüntüsünün seçilebildiği Thai usulü çipuralar oldu.
Ve son olarak Ortaköy de bu terasın barında bir şeyler içmeden dönmek olmaz. Karşınızda muhteşem bir Ortaköy Camii, Boğaziçi Köprüsü manzarası ile Banyan kesinlikle görülmesi gereken bir yer.






Unutmadan minik detaylar hoşunuza gidecektir: limon ve nane ile servis edilen su ve ekmek eşlikçisi mini buharda sebzeler gibi. Benim ve eşim gibi Bonzaileri seviyorsanız her yerde karşılaşacaksınız.

Bu arada şans getirmesini dileyerek (aşkta kazandım ama ;)) seçtiğim iskambil simgeleri muffin'leri Torte adında butik bir pastanede yaptırdık. Geçen sene de aynı adresi seçmiştik. Ortaköy'de yer alan bu minik pastaneyi listenize alırsanız bence en güzel lezzetleri Paris Brest ve limonlu cheesecake.

Doğum günü yakın olan herkese mutlu seneler!

14 Mayıs 2013 Salı

Yunan Mutfağı / Selanik, Kavala


Bu yazıyı yazmaya başlarken Selanik yolculuğumuzu hatırlamak için Sezen Aksu'dan "yine mi çiçek" şarkısını dinliyorum. Gerekli havaya bürünebilmeniz için size de öneririm :)


Geçen sene Selanik'e seyahatimiz sırasında yol üstünde ilk durağımız Dedeağaç, (Aleksandropolis) olmuştu. Sınırı geçtikten sonra kısa sürede ulaşabileceğiniz Dedeağaç'ta sahil boyunca sırlanan restaurant ve cafeler ile keyifli birkaç saat geçirmeniz mümkün.

Hepsi deniz kenarına birkaç masa koymuş ve servis veriyorlar. Lüks bir şey beklememek gerekiyor ama her şey çok doğal ve son derece uygun fiyatlı. Yunanistan kıyıları ve mutfağı dendiğinde aklınıza ne geliyor? İşte o görüntülerin hepsi burada mevcut. Menülerinde bizdeki mezelerin hemen hemen hepsi bulunuyor. Fırında mantar, yengeç, karides köftesi, dilim feta peyniri, karides güveçler, taze balık şeçenekleri ve çok daha fazlası. Biz sahildeki masalarının görüntüsünü sevdiğimiz için Kpeatika adlı bir yeri seçiyoruz. Bu arada küçük bir bilgi Türkçe "meze" sözcüğnün Farsça "güzel tat" anlamında "maza" sözcüğünden ya da İtalyanca "mezzano" "ara yiyecek"ten geldiği söylenmektedir.
Yolculuğumuza devam ediyoruz ve Selanik'e ulaşıyoruz. Otelimiz çok merkezi ve tam istediğimiz gibi: "The Excelsior Thessaloniki". Otelde bir iki kadeh içtikten sonra kitaplarda tavsiye edilen taverna türü bir restauranta gidiyoruz. Adını bile not almaya değer bulmayacağım kadar kötü maalesef. İlk gece daha sonra İstanbul'un Asmalımescit'e benzer bir bölgesine gidiyoruz. Uzolarımızı söylüyoruz ama istediğimiz uzolardan da memnun kalmıyoruz. İlk akşamımız verimsiz geçiyor.

Ertesi gün gittiğimiz yeri kesinlikle gidecek herkese öneriyorum.

7 Seas:

Arkadaşımızın tavsiyesi ile 4-5 gün önceden rezarvasyon yaptırıyoruz. Kısa süre önce yer bulmanın pek mümkün olmadığı belirtiliyor. Ambiyansın beğenilmemesi mümkün değil. Yemeklerde de çok farklı seçenekler bulmak mümkün. Biz neler yedik? Hangi balıktan yapıldığını hatırlayamadığım bir carpaccio, deniz mahsüllü risotto, tabii ki midyeler, king crab legs ve tavsiye edilen balıklar. Her şey çok lezzetli. Fiyat konusunda ise ortalamanın üstünde sayılabilir.





Burada yaşanan bir anımızı da paylaşmak istiyorum sizinle. Yan masamızda bir çift oturuyordu. Bir süre sonra biz bir şeylere gülerken, garson bize bir kırmızı şarap getiriyor ve yan masadan gönderildiğini belirtiyor. Hepimizi şaşkınlıkla bakıyoruz. Beyfendi kadehini bize kaldırıyor ve anlatmaya başlıyor. Sanırım eski eşinin Türk olduğu ve çok eğlenceli bir insan olduğunu bizim neşemizin hoşuna gittiğini ve hatırlattığını belirtiyor. Biz de kendisine kadeh kaldırıyoruz. Gece sonunda bizde onlara menüdeki likörlerden birini seçerek gönderiyoruz ve biraz daha sohbet ediyoruz. Oldukça eğlenceli bir gece oluyor.
Gece sonunda hesabı istediğimizde buzlar içinde çeşit çeşit sakız likörleri ikram ediyorlar. Buradan sarhoş olmadan ayrılmak mümkün değil. İçiyoruz, içiyoruz :)

Ertesi gün öğle yemeği için seçtiğimiz yer Ayoli:
Selanik'in merkezindeki en hareketli meydanda yer alan Electra Palace Oteli'nin altında yer alan bu restaurantta oturuken meydandaki etkinlikler ve kalabalık turist gruplarını görebiliyorsunuz. Menü hem yunan mutfağı hem de akdeniz mutfağından oluşuyor. Şarap seçenekleri de oldukça iyi. Biz Gerovassiliou-Viognier ve Cabernet Sauvignon seçiyoruz.


Yolculuğumuzun son durağı Kavala. Akşamüstü ulaştığımız Kavala'da iki farklı yerden bahsedeceğim. Sahilde tipik bir Yunan lokantası olan Aniko açık bulabildiğimiz sayılı yerlerden birisiydi. Sahile yakın ve merkezi bir konumda. Yine bildiğimiz mezeler ve balıklar servis ediliyor. Burada herkes çok ilgili ve güler yüzlü.


Imaret Otel:

Gruptaki erkeklerin viski, kızların kahve içmek için uğrayıp büyülendiği yer. Kavala'da kalınacaksa bütçeyi aşıp burada kalmak mükemmel olabilir. Otel dışındaki müşterilere açık olup olmadığını bilmiyoruz ama kapıyı çalıp şansımızı denemek istiyoruz. Bizi beş çayı ikram yapılan müthiş Kavala manzarası olan bir bölüme alıyorlar.


Otel müşterileri, servis personellerinin kıyafetleri ve tutumları, porselen tabakları ile sunumları hepsi görülmeli. Butik otel kullanımının karşılığı olabilecek bir mekan.

Ve eve dönüş...
Eğer bizim gibi araba ile bu yolculuğu yapmaya karar verirseniz, sınırdaki alışveriş noktalarında sizi bekleyen bir sürü ürün olacak. Zeytinyağları, sakız likörleri,  zeytinler, damla sakızlı reçeller ve uzo çeşitleri. (Kavala kurabiyesi Kavala'dan alındı :)) İyi alışverişler...






10 Mayıs 2013 Cuma

Arçelik Gastro İstanbul Festivali

Sıra geldi bir gastronomi festivaline... İstanbul'da bu şekilde bir sey düzenlenir de gidilmez mi?  Bu organizasyon  hakkında çok fazla şey okumak istemedim. Aklımda bir hayal kurup büyütüp büyütüp onları beklemek yerine yemekler yapılacak ve yemek konuşulacak yeri o anda görmek istedim.
Gördüğümü de beğendim :) Sanıyorum İstanbul'da bu çapta düzenlenen ilk festival diyebiliriz.

Katılan markalar içinde çok sevdiğim adresler vardı. Bir yandan şunu düşündüm İstanbul'da hizmet veren köklü bir restaurant olsam böyle bir etkinliğe neden katılmayayım? Düşünsenize vakit ayırarak burayı gözlemlemek, öğrenmek isteyen muhtemel müşteri grubunuz orada. Dolayısı ile ana markaya böyle bir etkinlik için teşekkür etmek gerekiyor. İlerleyen senelerde düzenli bir şehir etkinliği olursa eminim daha çok gelişecek yanları da olacaktır.
Ufak ufak fikirlerimi paylaştıktan sonra bugün neler gördüğüme ve tattığıma gelelim...

Festival'de birçok sevilen restoran yer alıyordu. Bu markaların bir kısmı kendi menülerinde yer alan sevilen içecek ve yiyeceklerin bir kısmını sunarken, bir kısmı da yeni menüler yaratmıştı. Şeflerin sizin önünüzde hazırladıkları minik lezzetlerden istediğinizi satın alıp tadabiliyorsunuz. Bu sırada Arçelik standında gün içinde aralıklı yemek atölyeleri düzenleniyor.


Bana eşlik eden arkadaşım Derya ile ne yiyeceğimize uzun uzun gezdikten sonra karar veriyoruz. Mini hamburgerlerimizi yemek için masa ararken Doors Akademi'nin atölyesi başlıyor. Eğitmenler önce kendini tanıtıyor, eğitimlerini ve deneyimlerini paylaştıklarında söylemeliyim ki hayal ettiğimin çok üstünde bir ekip. Sezar Salatasını peyniraltı suyundan jeller ve tavuk kullanılan lolipoplar eşliğinde yeniden yaratıyorlar.

Bizde bu arada yiyoruz ve yiyoruz :) İçecek bölümü maalesef çok kapsamlı değil. Daha önce Kanyon'da şarap tadımına yönelik bir etkinlik düzenlenmişti. Oradaki katılımcıların ve getirilen şişelerin çok daha fazla olduğunu söylemeliyim. Ayrıca her marka tanıtımı için çok daha renkli tanıtım şekilleri seçmişti.

Favorim Lucca ve Les Ottomans oldu. Lucca'da Mini hamburgerler ve Satsuma limonata. Les Ottoman'da ise yer elması çorbası. Da Mario en sevdiğim ilk 10 listesinde yer alıyor. Doors grubunun bu mükemmel restaurantında ise Tiramisu ile kapanışı yapıyorum.

Sonra Frankie gözüme çarpıyor. Sıra sıra hazırlanmış içecek standında siyah üzümlü ice tea alıp yeme içme işlerini gerçekten kapıyorum :)

Şimdi festival havasını yaşatmak için sizi resimlerle baş başa bırakıyorum.





Festival iki gün daha Küçükçiftlik Park'ta devam ediyor. Sosa, Midpoint, Num Num, Vogue, Borsa ve daha fazlası gezilebilir.

9 Mayıs 2013 Perşembe

İstanbul Four Seasons Sultanahmet / Seasons Restaurant

Evlilik yıldönümümüz geride kaldı ve daha önce bahsettiğim gibi Four Seasons Sultanahmet hakkında detayları vermeye başlıyorum. Düğün mekanları için de listemde olan bu oteli 2 senedir ziyaret etmek istiyordum. Ancak 1. senemiz için biraz daha fazla ilgimizi çeken Pera Palas Oteli Agatha Restaurant'ı seçtik. Bizim gittiğimiz seneki şef ve menü değiştiği için maalesef detayları veremiyorum. Her şey mükemmeldi.


Four Seasons Sultanahmet'e gelince, eski İstanbul ile bu kadar iç içe olması çok keyifli. Otelin girişinde sizi karşılayan çiçekler harika. Herkes güler yüzlü, yönlendirmeler güzel. Kısacası yeriniz gösterilene kadar her konuda detaylara dikkat edilmiş. 
Seasons restaurant'ta bizden başka herkesin otelin misafirleri olduğunu sanıyorum. Her masadan ingilizce sorular duyuluyordu. Bu tatlı güzel adı neydi? Kadayifff, kunefeee mi gibi :)
Yemekleri anlatmaya başlamadan önce dekorunu anlatabilmek adına birkaç fotoğrafı paylaşmak istiyorum. Geleneksel Türk sanatının esintilerini görebiliyorsunuz.



12 Mayıs'a kadar Seasons Restaurant'ta Antakya Lezzetleri haftası olduğu için özel bir menü hazırlanmış şefi tarafından. Öncelikle bu menüyü tavsiye ediyorlar. Aslında gitmeden önce aklımda Şefin özel yemeği olan sekiz saatte yapılan bir kuzu yemeği vardı. Ancak sonra ana yemek için belirtilen menüye dönüyoruz. Başlangıç olarak Erzincan Peyniri Sufle istiyoruz. Ana yemeklerimiz Kağıt Kebabı ve Kiremitte pişirilen Biftek. 
Yemekler konusunda maalesef istediğimiz lezzeti alamıyoruz. Kullanılan yağ biraz ağır geliyor. Ancak geri kalan şeyler güzel olduğu için çok üstünde durmuyoruz. Tavsiyem bu adrese gidecekler için her zamanki menüden seçim yapmak daha güzel olabilir.  
Başlangıçlarda ise erzincan peyniri suflenin açıkçası camembert peyniri ile hazırlanan dip gibi olacağını sanıyordum. Eriyen bir peynir olarak düşünmemek gerekiyor.





Yemeğimizin sonunda tatlı menüsünü istediğimizde yıldönümümüzü kutlamak için göndermiş oldukları pasta oldukça güzel bir jestti ve çok lezzetliydi :) Karar verdiğimiz tatlıyı tatma şansımız olmasa da sizinle paylaşmak istedim. Tadı damağa oldukça uygun gibi geliyor :)
Karamelize fırstıklı kadayıf yanında Sakızlı Creme Brule.





Böylece sizlere bahsedeceğim 3. ve son bölüm Türkiye'den restaurantlar kısmına bir başlangıç yapmış oldum. Farklı mekanlarla görüşmek üzere ; )