25 Haziran 2013 Salı

Alman Mutfağı / Münih

Bir süredir ülkemizdeki karışık ve üzücü durumlardan dolayı yazdıklarımı paylaşırken vicdan azabı duysamda, içimdeki yazma aşkını durduramıyorum. Size yeni bir yerden yeni yemeklerle ulaşmak istiyorum. Bu sefer adres bu kış gittiğimiz Münih. Daha önce iş sebebi ile Almanya'da Nürnberg'i ziyaret etme şansım olmuştu. Burası Almanya'da bir nokta daha görmemin faydalı olacağı hissini yarattı. Ve şüphesiz bu nokta Münih olmalıydı. Kışın gitme sebebimiz de bahsedilen kış festivalini bir kısımdan yakalayabilmekti.
Festival döneminde caddeler sıcak şarap, bira satılan minik corner'lar ile dolu... Sadece içkiler mi? Tabii ki hayır. Sıcak çikolatalı meyveler, kestaneler, kuruyemiş, sıcak çikolatalar, sosisler gibi soğuk havada içinizi ısıtabilecek her şeyi bulmak mümkün. Şehir hep canlı, her yerde konserler, bira içmekten kırmızı suratlar, palyaçolar ve birçok farklı eğlenceye rastlamak mümkün.

Münih'te CORTIINA Hotel'de kalıyoruz. Şehir merkezine oldukça yakın konumundan dolayı tercih ettik ve çok memnun kaldık.
Çok kısa bir süre, 2 gece kalacağımız için gideceğimiz yerleri önceden araştırmaya başladım. Öncelikle hedefimiz geleneksel Bavyera mutfağı'ndan şeyler yemekti. Sonuçta üç adres belirledik: Spatenhaus, Zum Durnbrau ve kahvaltı için Tambosi Cafe. Ayrı bir başlık "English Garden"

Tambosi Cafe:

Çok farklı çeşitte kahvaltı opsiyonu yer alan bu mekanda, kahve kokusu meydana kadar yayılıyor. Çikolatalı kahve çeşitleri bile menü de neredeyse 1 sayfayı oluşturuyor :) Sanki içerdeki her şey 100 sene önceden gelen parçalar gibi. Kimse İngilizce konuşmadığı için anlaşmak biraz zor olsa da, burada oturuken huzurlu zaman geçiriyorsunuz.  Kahvaltı için seçtiğimiz her şey güzel servis ediliyor.


Spatenhaus:

Alman mutfağı gurme bir tatil için pek uygun bir destinasyon olmayabilir. Ama bazı şeyler tadılmadan dönülmemeli. İlk etapta pretzel, tuzlu simit benzeri atıştırmalıklarımız geliyor yanında da Bavyera bölgesi biralarımız. Sipariş verdiğimiz yemeklerden özellikle başlangıç için istediğimiz roastbeef benzeri eti beğeniyoruz. Atmosfer tam bir Baverya kültürünü yansıtıyor. Servis yapan kızlar geleneksel kıyafetler içinde. Aradığınız havayı bulabiliyorsunuz.





Zum Durnbrau:

Son akşam için seçtiğimiz bu restaurant'ta içten bir servis ile karşılaşıyoruz. İlk girdiğiniziz an ağır sayılabilecek et, sosis kokuları geliyor. Biraz rahatsız edici ancak Münih'te bu sorunu birçok yerde yaşamanız mümkün :( Bu kokulardan sonra garanti olması için Viyana Schnitzel istiyoruz. Alman bölgesine özgü çeşitli kırmızı meyvelerden yapılmış sos eşliğinde schnitzel servis ediliyor. Lezzeti çok güzel. Riesling şaraplarımızı da istiyoruz. Her şey tamam :)



English Garden:

Bira bahçelerinin keyfini sürmek istiyorsanız doğru adres... Burası çok çok büyük bir bahçeden oluşuyor ve her tarafta self servis küçük bira sosis satan yerler var. Sarı, buğday ve dark benzeri biralar bulunuyor. Bardaklar depozito usülü ile geri veriliyor. Kesinlikle görülmeli. Yürürken aldığınız sosisliyi minik minik yiyerek yürüyüş alanının keyfini çıkarın.



Sona en güzelini sakladım!

Dallmayr:

Sadece burada bulunmak için Münih'e tekrar gidebilirim. Muhteşem bir gurme mağaza düşünün, daha önce benzeri bir yeri Moskovo'da görmüştüm. Ama burası çok daha büyük ve farklı ürün gruplarını barındırıyor. Şarap bölümü, reçeller, çikolatalar, kahveler, şarküteri, pastalar, büyük hediye sepetleri. İnsanın kendini kaybetmemesi mümkün değil. Her şeyi almak isteyebilirsiniz.

Son olarak Dallmayr'dan bazı karelerle sizi baş başa bırakıyorum. Hımmm birde Eilles'ten meyve jöleleri ve çay alınmalı!





23 Haziran 2013 Pazar

Alkali Mutfak

Bahsedeceğim konunun etkisi benden uzaklaşmadan bir an önce yazayım istedim. Sizlerle paylaştığım yazılarda daha çok bilgi verebilmek için farklı yemek tarihi kitapları okuyorum. Bu sırada bir tanesinden pilates hocam Ebru Hanım'a bahsederken, özellikle bir kitabı işaret etti: "Alkali Diyet". Bu kitabı okduğunuzda diyet içeriği değil beslenme de dikkat edilmesi gereken noktaları içerdiğini göreceksiniz.
Beni en çok etkileyen konu ise neden o besinlerin tüketilmesi gerektiğini herkesin anlayabileceği bir dille anlatmış olması. 
Symi'deyken hızlı bir şekilde bitirdiğim kitaptan bazı faydalı bölümleri paylaşacağım ama Dr. Ayşegül Çoruhlu'nun bu rehberinin kesinlikle okunmasını tavsiye ediyorum. 

Vücudumuzun asit tarafa kaymış olması neredeyse kaçınılmaz hale geldi. normalde insan vücudunu hafif alkali olması için programlanmış bir organizmadır. Bu sunuş ile başlayan kitap neden alkali sorusuna cevap veriyor. 
  • Yağ deposu hem enerji hem de asit deposudur. vücut kendi sıvılarındaki atamadığı asitleri emniyetli bir yerde depolamak ister. bu yerlerden biri de yağ deposudur. fazla enerjiyi depolamak için yağ asidi oluştururken içine bol miktarda asit hidrojen iyonu depolanır. kilo vermek için asit yükü fazlaysa bu yağları yakmak zorlaşır.
  • besinlerde aldığımız doymuş yağların doymuşluğunu belirleyen, yağın içindeki hidrojenlerdir. bu yağlar içlerindeki fazla iyonlarıyla, hidrojene doymuşlardır. hidrojene doymuş demek fazladan hidrojen alacak yeri yok demektir. Dolayısı ile doymuş yağlar tüketildiğinde, vücutta asit oluşturan diğer hidrojenleri alamazlar.  doymamış yağlar ise hidrojene doymamışlardır. Ortamdaki asit yükünü üreten hidrojenleri kendi üzerlerine alabilirler. bu şekilde asitlenmeyi azalttıkları için alkali yağlardır. Omega 3 ve Omega 6'lar bu tip yağlardır. Omega 3'ün en önemli kaynağı balıklardır.
  • kitap boyunca asiditeye sebep olan en önemli sorun şeker olarak gösteriliyor. gELİŞMİş organizmanın insülinle kendini korumaya çalıştığından bahsediliyor. bizler de bu durumda onu zorluyoruz. Şekerin zararları sadece asitlenmeye sebep olarak değil farklı faktörlere de yol açıyor.  Bir tanesine değinirsek; biraz basit şeker kullanımından sonra kandaki birinci savunma sistemimiz olan lökosit sayısının azaldığını tespit edilebilir. Savunma sistemi az miktardaki basit şekerle bile zayıflar.
  • Süt ve peynir grubunun asitlenmeye katkısı detaylı olarak bahsediliyor.
  • Tuz konusuna gelince, sofra tuzunda sadece sodyum ve klorür varken, deniz suyunda tüm elektroitler yani sodyum, potasyum, klorür ve diğer elemetler magnezyum, kalsiyum gibi toplam 84 tanesi mevcuttur. Bunların birbiri ile arasındaki oran vücuttaki oran ile aynıdır. dengelemek için fazla su tutulmasına gerek kalmaz. Sofra tuzu deniz ve kaya tuzunun işlemden geçirilip 84 mineralinin 82'sinden arındırılmış ve beyazlatılmış halidir.
  • ALKALİ su içmek sağlık için yapılabilecek en kolay, en akıllıca yatırımdır.
  • ideal alkali beslenme planında her öğünde asit oluşturan yiyecekleri, alkali oluşturan yiyeceklerin dörtte biri oranında tutmak idealdir. 
Benim içinde en faydalı gördüğüm bazı bilgiler bu şekilde. Kitapta doğru beslenme planı örnekleri ve hangi gıdanın alkali hangilerinin asit olduğu bilgileri yer alıyor.

İlk etapta önlem olarak neler yaptım? suyumun PH değerini kontrol ettim. Erikli su kullanıyoruz PH değeri belirtilen 7'nin üstünde. Zaten deniz tuzu kullanıyorduk ama normal tuzu tamamen kaldırarak yeni deniz tuzu satın aldık. Et ve tavuk yemekleri yanında mutlaka 3 katı veya 4 katı oranında sebze yeşillik tüketmeye başladık. Tüketilen peyniri inek peyniri yerine keçi peyniri haline getirdik.

Çok basit önlemler ile sizde biraz daha sağlıklı ve alkali ortam sağlayabilirisiniz. Umarım bu bilgiler herkes için faydalı olur.

Sevgiler :)





17 Haziran 2013 Pazartesi

Yunan Mutfağı Symi/ Kos

Yaklaşık 12 senedir Bodrum Gündoğan'daki evimize yazları gidiyoruz. Her sene uzun uzun kaldığım okul yıllarında bu kadar yakın olan Yunan adaları'na neden gitmiyoruz diye düşünüyordum. En sonunda vize tarihimiz de uygun olunca Ömer'le koyulduk yola.
Symi çok küçük ama çok özel bir ada. Yemek alternatifleri de kendisi gibi oldukça sınırlı. Ancak lezzetleri konusunda hiç şüphe duymanıza gerek yok, hepsi çok güzel.

Genelde kaldığımız otellerden bahsetmiyorum ama Thea Apartment'tan bahsetmeden edemeyeceğim.  İnsanın ömründe sayılı görebileceği manzaralardan birinde odanızın olduğunu düşünün. Balkonunuza çıkıyor ve bu mükemmel uyumun sakinliğin keyifini çıkarabiliyorsunuz. İsterseniz bizim gibi denizden gelince şarabınızı alıp yemeğe kadar vakit geçirebilir isterseniz koya giren tekneleri ve yelkenlileri izleyebilirsiniz. Thea adadaki en güzel konuma sahip otel. (http://www.symi-thea.gr)
Otel sahibimize restaurant alternatiflerini sormaya karar veriyoruz. Manos ve Nireus isimlerini belirtiyor. Tabii ki öncesinde ben araştırmalarımı yaptım :) Herkesin fikir birliği yapmışçasına buluştuğu nokta Manos'tu. Ancak bu sefer dünyadaki farklı blog yazarlarının tavsiye ettiği adresleri seçmeye karar verdik.  Başlıyorummmmm :)

Pizza Bella Napoli
Burayı o kadar çok sevdim ki... İçinde bulunduğu sokak yanında uzanan tipik yunan mimarisi merdivenleri ile çok sevimli bir mekan. Özellikle yemekleri çok güzel. Türkiye'de neden bu şekilde deniz mahsülleri kullanılarak yapılan harika makarnalar yok merak ediyorum.

Ben Lingune alle Vongole sipariş veriyorum. Ömer pizza istiyor. Tadını tahmin etmek çok zor değil. Daha gelirken zeytinyağı ve sarımsak kokusunu alabiliyorsunuz. Güzel aroması olan bir zeytinyağ. Benim seçimimdeki midyelerin çok taze ve lezzetli olduğunu söyleyebilirim. Bu adresi herkese tavsiye ediyorum. Mutfağına girip şefin hazırlık aşamasındayken fotoğrafını çekiyorum. 




Tsati Bar

Çok özel bir içki bulacağınızı söyleyemem ama çok özel bir manzara göreceğiniz kesin. Renkli sandalyeleri ve rengarenk boyanmış duvarları ile kalabalık olsa bir buluşma noktası olabilir. Ancak Symi'de genel olarak gece yaşamı hareketli değil. Ne içtim? Buzlu Margarita. Kesinlikle Ömer'in hazırladıkları çok daha güzel. 



Aliki Otel'in restaurantı

Genel olarak sunumlar çok güzel ve servis çok hızlı. Müdürü siparişler konusunda yardımcı ancak yediğimiz yemekleri sevmiyoruz. Bir tanesi hariç: Kabak kızartmalı bebek kalamalarlar. Diğer istediklerimiz: Jumbo karideslerden oluşan bir başlangıç ve İtalyan mutfağı'na ait parmesan ve patlıcan ile hazırlanan bir aperatif









* Ada'da denize girebilmek için farklı koylara gideceksiniz. Bazılarında küçük plaj işletmeleri var burada da yiyeceğiniz Yunan salata ve mezeleri gayet lezzetli. 

Nireus Restaurant

Adadan Symi karides yenmeden dönülmez dedik. Symi karides bildiğimiz minik karideslerden çok küçük, cips gibi kabukları yiyebileceğniz bir tür. Çok lezzetliydi sanırım kabuklu ürünlerde boyut küçüldükçe aroması daha belirgin oluyor. Diğer siparişimiz " balıkçının spaghetti'si" oldu. Her ikisini de çok beğendik. Koylarda çok yakın bir saatte yediğimiz için, paylaşabileceğim lezzetler bu kadar.




Kos Adası

Genel olarak Kos'u sevdiğimizi söyleyemesemde iki tane bu listenin dışında tutabileceğimiz şey var. Bir tanesi sahibi Türk bir işletmeci olan Carevelle. Sizi tüm misafirperverlikleri ile karşılıyorlar. Fatma Hanım her masaya gelip selam veriyor ve menünün en sevilen lezzetlerini anlatıyor. Çok ilgili kendisine buradan bir kere daha teşekkür etmek istiyorum. Diğer bahsedilmesi gereken konu ise özel içki marketleri. Şarapları, çok eski viskileri, sakız likörlerini incelerken vakit su gibi akıyor. 

Liqueur Store ( Adını Rumca olduğundan tam anlayamadığım için fotoğrafta paylaşıyorum)

Daha önce bahsettiğim gibi birçok ülkenin şaraplarını bulabildiğiniz gibi ödüllü Yunan şaraplarından da satın alabilirsiniz. Yine Yunan mutfağı'na özgü reçeller, damla sakızı aromalı marmelatlar ve zeytinyağlarını bulmak mümkün.




Caravelle

Öncelikle verilen adrese doğru yürüdüğünüzde sokak beklediğiniz gibi olmayabilir, ancak içeri girdiğinizde restaurantın denizin hemen yanında konumlandığını göreceksiniz. Bu güzel manzara da Fatma Hanım'ın önerileri ile biz neler yedik?
Caravelle özel yunan salatası, midye buğlama, ahtapot köfte, patlıcan salatası ve bizim mutfağımızın da bir parçası olan soslu patlıcan biber kızartma. Bu kızartma bile ayrı bir lezzetliydi. Ancak asıl üstünde duracağım ahtapot köfte ve midye buğlama olacak. Ben sadece ahtapotun kömür üstünde ızgara olan halini sevenlerdenim. İşte köfte için ahtapot bu şekilde pişirildikten sonra belli bir harç ile köfte haline geliyor. Çok çok lezzetli. Midye buğlama da ise görüntünün çok iştah açıcı olmadığını düşünüyorsanız söyleyebileceğim tek şey midyenin moule mariniere şeklinde yapıldığı bir çok noktada yedim ve bir kısmından çok daha lezzetliydi. Menü çok zengin ve bize tanıdık gelebilecek birçok meze çeşidi bulmak mümkün.










7 Haziran 2013 Cuma

Sıcak Gündem

Davetler / Tarifler ( Ravioli, Panna Cotta)

Sizlerle uzun zamandır paylaşmayı beklediğim yazılarım var ancak ülkenin üzücü gündemi sebebi ile yazmaya bir ara vermiştim. Haklı direnişe devam ederken belki biraz günlük hayattaki şeylere de bakmak istersiniz düşüncesi ile yeni bir tarif serisini paylaşmaya başlıyorum.

Tabii öncesinde küçük bir not ile... Üniversite eğitimim için ailemle beraber yaşantıma veda ederek kendi evimde yaşamaya başlamıştım. o dönem de okulumun hazırlık kampüsü istiklal caddesi'ndeydi. Annem ısrarla kızım sakın belli görüşlere ait gazeteleri satın alma zorla vermek isterlerse de teşekkür et geç ve siyasi eylem gibi şeylerden uzak dur demişti sık sık. Başka bir şehire kızını gönderen bir anne endişesi ve şefkati ile. Görüyorum ki annem günü geldiğinde artık bazı şeylere bir şey demiyor ve haklarımıza  sahip çıkmamızı doğru buluyor. Akaretler'de gaza maruz kaldığımız anları, sosyal medya da yorumlarımızı destekliyor ve saat 21.00 olunca tenceresini tavasını alıyor, başlıyor...Hep beraber destek vermeye devam.....

Gelelim bir tencerinin günlük hayattaki normal işlevine, farklı bir gündeme. Kısa bir süre önce evimizde verdiğimiz bir davet için hazırladığım menüyü şu şekilde hazırladım.

Pestil ve pastırmalı börekler, kuşburnu marmelat sosunda
&
pot-au-feu ravioli
&
kuru meyveli et
safranlı üzümlü pilav
Panna Cotta

Başlangıç olarak seçtiğim böreği seneler öncesinde Fransız Sokağı girişinde yer alan Cezayir restaurant'ta yemiştim ve bayılmıştım. İnternetten araştırarak içindeki malzemeleri buldum ve ortaya çok lezzetli bir şey çıktı, bu tarifi farklı bir zamanda paylaşacağım. Bu başlangıç dolayısı ile Cezayir, lübnan gibi Doğu mutfağına beni yönlendirdi. Ana yemeği de bu mutfaktan seçtim. Tarifi de "Binbir Gece Sofraları" Ebru Omurcalı'nın kitabından uyguladım.
Ama bugün paylaşacağım menünün diğer tarafı Fransız tarifi olan Ravioli ( kabul ediyorum kulağa şaşırtıcı geliyor) ve klasik İtalyan tatlısı Panna Cotta.

( Tarif Culina Mundi / recipes from 40 countries kitabına aittir.)

Pot-au-Feu Ravioli


Malzemeler

Ravioli hamuru
  • 160 gr un (1+1/4 bardak olarak ölçebilirsiniz)
  • 4 tatlı kaşığı zeytinyağ
  • 1 yumurta
  • 1 yumurtanın sarısı
  • 4 tatlı kaşığı su
  • tuz 

Dolgu 
  • 120 gr et, pot-au-feu usülü haşlanmış
  • Tereyağ
  • 1 diş sarımsak, ince doğranmış
  • 20 gr soğan
  • 3-4 dal maydanoz, ince doğranmış
  • 7 yemek kaşığı beyaz şarap
  • 2 yemek kaşığı krema
Sos

  • 3+1/2 kaşık et suyu
  • 4 tatlı kaşığı krema ( ben bu orandan biraz daha fazla koydum)
  • 60 gr tereyağ
  • tuz
  • karabiber
  • 1/4 bardak mantar ( shiitake mantarı tercih ettim)
  • bir parça tereyağ

Hazırlanışı



  1. Yumurta sarısı hariç Ravioli hamuru bökümündeki tüm malzemeleri karıştırın. Hamur bir top şeklini alacak hale gelene kadar yoğurun.
  2. 4- 24 saat arasında dolapta hamuru bekletin. (4 saat beklettim.)
  3. 2 mm kalınlıkta olacak şekilde mümkün olduğunca ince hamuru açın.
  4. Yaklaşık 8 cm eninde kalıp veya bardak ile hamuru kesin.
  5. Etleri küçük parçalara ayrılacak şekilde kasabınıza hazırlatın. 
  6. Tereyağını eritin ve et kahverengi olana kadar ve suyunu tamamen çekene kadar pişirin.
  7. bu aşamada sarımsak, soğan ve maydanozu ekleyin.
  8. Beyaz şarap ve krema ekleyin ve karıştırın. 10 dakika kısık ateşte şarabı çekene kadar pişirin. ( Daha küçük parçalar halinde olması için dolguyu rondodan geçirdim.)
  9. Her ravioli hamur parçasına bir küçük kaşık malzeme ekleyin ve yumurta sarısı veya su ile her daireyi kapayın.
  10. Bol tuz eklenmiş 1 litre suda hamurlarınızı pişirin. 5-6 dakika içinde hazır olacaklar. 
  11. et suyunu kapta üçte birini çekecek şekilde yüksek ateşte kaynatın. 
  12. Kremayı ekleyin, 5 dakika sonra yağı ekleyin ve bu aşamada sürekli karıştırmaya devam edin. tuz ve karabiber ekleniyor.
  13. Son aşama, bir miktar yağda iri parçalar halindeki mantarınızı soteleyin ve sosa ekleyin.
  14. servis tabağına aldığınız hanurların üstüne sosu ekleyin.
Biraz zor görünebilir ama sonuç çok lezzetli ;)

Panna cotta


İtalyan tatlıları dediğimizde aklımıza çok fazla çeşit gelmiyor. Tabii ki birkaç tane çok lezzetli örenke hariç. Tiramisu, crostata ve Panna Cotta gibi. kitapta püf noktası olarak belirtilen hep kısık ateşte işelemlerin yapılması asla kaynamamasına dikkat edin diye belirtiyor.

Malzemeler

  • 1 adet vanilya çubuğu
  • 3+1/2 yemek kaşığı şeker ( 50 gr)
  • 200 ml krema
  • 1 adet 1/2 jelatin
* Ölçü olarak çok az olduğu için belirtilen tüm malzemelerin iki katı ile yapılmasını öneriyorum. Bu şekilde 6-7 kişi için uygun olacaktır.

Sos
  • 300 gr frambuaz ( bir miktar çilek reçeli eklemesi yaptım.)

Hazırlanışı


  1. Vanilya çubuğunu uzunlamasına ortadan ikiye bölün. İkiye ayırdığınız parçalardan ince uçlu bir bıçak yardımı ile içindeki siyah tanecikleri çıkarın.
  2. Şekeri bir kaba aldıktan sonra vanilya tanelerini ekleyin. Kremayı ekleyin
  3. Kısık ateşte kaynamasına izin vermeden pişirin. Arada kremayı çırpıcı ile karıştırın.
  4. Jelatin yaprağını küçük  parçalara bölerek ekleyin ve hassas bir şekilde karıştırın. Jelatin tamamen karıştığı zaman ateşten alın.
  5. Küçük kalıplara karışımı alın. 8 saat veya daha fazla olabilir buzdolabında bekletin. ( Seçtiğiniz kalıp önemli. Ben slikon tercih ediyorum. Çıkarırken şekli bozulmuyor.)
  6. Frambuazları yıkayın. Rondo veya robot kullanarak sos haline getirin.  Sosta servis saatine kadar dolapta bekliyor.
  7. Kalıplardan daha rahat çıkarmak için kaynamış su dolu bir kapta kalıbınızın alt kısmına değecek şekilde 1 dakika bekletin. Sos ile beraber süsleyebilirsiniz.
Vanilya çubuğunun doğal aroması için bu tatlı kesinlikle yapılmalı.