1 Aralık 2015 Salı

Nane, yaban mersini ve nar glaze et


Hayat minik kutlamalar yapmak için ara ara size fırsat sunuyor. Onları es geçmeden kutlamanın yolunu bulmak da size kalıyor. Konu böyle olunca ona yakışan bir yemek yapmak gerekli. Kaç kişi olursanız olsun ister 2 kişiden oluşan mini minnacık bir aile, ister daha kalabalık bir aile her kutlama iyi bir masayı hak eder. Paris'teyken aldığım kitabın içinde okuduğunuzda iyi olabileceğini hissetiğiniz bir tarif vardı. Sayfanın ucu kıvrılmış şekilde uzun zamandır benim yapmam için masa altında bekliyordu. Sevgili kitabım ortaya çıktı ve ardından neler oldu? Glaze ederek hazırladığınız sos pişmeye devam edereken yayılan koku o kadar güzel ki yemek damak ve göze hitap etmeden önce burnunuza hitap ediyor. Nar, nane ve yaban mersini... Çektirme yapacağınız için mutfağınızı sarıyor. İşte böyle bir mutluluk içinde sizde mutfağa girebilirsiniz.
Bu tarif aslında kuzu ile yapılıyor. Ancak evde bir kuzu düşmanı olunca dana ile yapmak zorunda kalıyorum. Daha iyi bir sonuç için kesinlikle kuzu ile yapmanızı tavsiye ederim.

Malzemeler


  • 1-1,5 kilo kuzu bacağı
  • 2 çorba kaşığı  zeytinyağı
  • 1 baş sarımsak, ezilmiş
  • 100 ml tavuk suyu
Glaze etmek için
  • 300 ml nar suyu
  • 5 çorba kaşığı yaban mersini reçeli
  • 25 gr taze nane, rastgele doğranmış
  • 1 çorba kaşığı beyaz şarap sirkesi
Hazırlanışı




  1. Glaze etmek için tüm malzemeleri bir kaba ekleyin. Reçel iyice eriyene kadar hafif ateşte karıştırın. Daha sonra baloncuklar oluşacak şekilde 5 dakika kaynatın.
  2. Karışımın 4'te biri azalana kadar çekmesine izin verin. Ateş üstünden alın.
  3. Fırını 220 derecede ısıtın.
  4. Kuzunun her tarafını sarımsak ve zeytinyağı ile kaplayın. Tavuk suyubu da kaba ekleyin ve daha önce ısınmış fırında 30 dakika pişirin.
  5. Isıyı 170 dereceye düşürün. Glaze ettiğiniz karışımı ekleyin. Folyo ile üstünü kapayarak pişirin. Bu aşamada içinin iyi pişmesini istiyorsanız üstü kapalı 1 saat her 15 dakika da bir sosu tekrar dökmek kaydı ile pişirebilirseniz. Daha az pişmiş olması için ben yarım saat sonra folyoyu açarak pişirdim. 
  6. Fırından aldıktan sonra 15 dakika tekrar folyo ile kapayın ve dinlenmesini sağlayın.
* Glaze, birkaç gün önce hazırlanıp kavanozda saklanabilir.


24 Kasım 2015 Salı

Somon "en croute"


Mutfak denemelerinin en yenisi heyecan verici ve farklı bir tarif oldu. Gordon Ramsey'in programında rastladım bu tarife. Özellikle de kızının ailemizin en sevdiği yemektir demesi uygulamam için yeterli bir kaynak oldu. Somon balığını kullanacağımız her yeni şeyi merak ediyorum. İster teriyaki sos ister buharda pişmiş isterse fırında ballı pişirilmiş tüm versiyonları güzel alternatifler.
Tarif konusuna gelince, tattığınız zaman alacağınız lezzette her şey birbiri ile son derece uyumlu. Tek zayıf halkası hamurda işin içine girdiği için biraz ağır bir yemek haline gelmesi. Bu sebeple yanında naneli bezelye püresi ile servis etmenizi öneririm. Yemeğimizin adı "Salmon en croute"

Malzemeler
  • 4 parça yaklaşık 200 gr somon balığı fileto
  • zeytinyağı
  • 60 gr tereyağı, oda sıcaklığında
  • 1 limon kabuğu rendesi
  • 1 avuç dolusu fesleğen
  • Küçük bir avuç dereotu
  • 1 çorba kaşığı hardal (tercihen wholegrain)
  • 8 parça milföy
  • 1 yumurta sarısı
Hazırlanışı



  1. Somonun hiç kılçığı olmadığına emin olduktan sonra, ikiye bölün.
  2. Yumuşamış tereyağına limon rendesini, incecik doğranmış fesleğen ve dereotunu, tuz ve karabiberi ekleyin.
  3. Somon dilimleri iyice kurulandıktan sonra, tuz ve karabiber ile hazırlayın. Karışım haline gelen tereyağını bir yüzüne diğer tarafa hardalı sürün. İki dilimi sadwich gibi bir araya getirin
  4. Milföy hamurunun iki parçasını birleştirerek ince bir hamur açın. Somon dilimini içine yerleştirin hamuru hiç boşluk olmayacak şekilde kapayın.
  5. Tepsiye yerleştirirken daha önceden hazırladığınız fırın kağıdının üstüne ters (hamur birleşim kısmı altta) şekilde koyun.
  6. Üstüne yumurta sarısını sürün ve fırına verebilirsiniz.
  7. Bu aşamada önce 15 dakika 200 derece de fırını ısıtmış olmalısınız. Daha sonra aynı sıcaklıkta yaklaşık 20 dakika pişmesine izin verin.
  8. 5 dakika sonra hazır. Bezelye püresi ile servis edebilirsiniz.





2 Kasım 2015 Pazartesi

Cecconi's İstanbul


İşte bir eksik daha tamamlandı. Taksim Pera bölgesine yakın zamanda gelen Cecconi'sden bahsediyorum. Dekorasyonu ve bahçesi ile sizi sıcacık bir karşılama ile bekleyen bu yeni İtalyan bölgenin kaliteli lüks restaurant ihtiyacını karşılıyor. İtalya'da rastlayacağınız türden hiç beklemediğiniz bir sokakta, bir arada beklenmedik bir bahçe. O bahçeyi saran mükemmel aydınlatma. Bunu özellikle vurgulamak istedim ışıkların sıcaklığı o kadar güzel ki ortamı ısıtan başka bir faktör diyebilirim. İtalyan grubun yaptıklarına bakacak olursak, menüsü oldukça çeşitlilik sunuyor. Başlangıçların yanı sıra tartar ve carpaccio bölümü ayrı bir başlık ile sunuluyor. Menüde makarna bölümünde dikkat çekenler ise siyah trüf ile hazırlanan risotto ve yapılışında kullanılan rakı ve safran ile ayrışan yengeçli ravioli diyebiliriz. Vedat Milor'un İtalya'daki restaurantlar için yazığı referans kitabı okuyanlar bilir trüf mantarını bulmanın ne kadar zor bir iş olduğunu. Sadece özel yetiştirilen domuz ve köpeklerin koklama yöntemi ile toprak altından bulunan bu özel mantarın satış fiyatı da çok yüksek. O yüzden her yerde servisine güvenmek mümkün değil. Menü de yemeğin servis fiyatı 70 tl idi. Bu rakam ancak gerçek bir ürün ile karşılaşacağınız ihtimalini arttırıyor.



Yemeklerin lezzetlerinden bahsetmeden önce memnun kalmadığım tek bir konudan bahsetmek istiyorum. Servis yapan kişilerin bilgi eksikliği sizi şaşırtıyor. Eğer bu standartta bir yere gidiyorsanız şarap konusunda da size bilgi verilmesini bekliyorsunuz. Kırmızı şaraplar içinde yer alan Urla'nın bir şarabı için fikir almak istediğimiz kişinin sadece "güzel güzel tabii" demesi bu restaurantın kendisini geliştirmesi gereken bir alan olarak görüyorum.
Denediklerimiz domates, avokado ve fıstıklı burrata. Tütsülenmiş et ve kızarmış zeytinli provolone peyniri. Uskumru ve nar ile hazırlanan bir salata. Ana yemek olarakta siyah trüf ile hazırlanan risotto. Salatadaki uskumruyu pek beğenmemek dışında gelen her şeyden son derece memnun kalıyoruz. Her şey taze ve başta bahsettiğim gibi uygun aromada. Bu seçimleri tereddütsüz tadabilirsiniz. Tatlı olarak da profiterol terich ediyoruz. Yine farklı bir sunum ile karşı karşıya kalacaksınız. Kreması kaybolmuş yerine fıstıklı dondurma doldurulmuş bu tatlıyı harika çikolata sosu için bile yiyebilirsiniz. Her anı başka keyif dolu olan bu mekanı diğer güzel kılan şeyde çok sevdiğim arkadaşlarımdı. Bu deneyim için size teşekkürler :)





26 Ekim 2015 Pazartesi

İstanbul'da bir inci Uskumru Balık…


Şu dönem balık için en uygun dönem başlıyor diyebiliriz. Sarı kanatlar, palamut, çinekop, dil, istavrit, hamsi derken hepsi ayrı bir dünya. Türkiye'de bir balık restaurantına gittiğinizde alışık olduğumuz şey ise bu harika balıkların sadece ızgara yapılarak karşımıza getirilmesi. Evet bu hali mükemmel ama başka bir şey katabilmek için bir çaba olmaması veya yurt dışına gittiğinizde yanında getirdiği bir sos veya garnitür ile olayı başka bir yere taşımak gibi bir derdi pek çok işletmenin yok. Bu standartı kabul ediyorsanız benim en sevdiğim yer İstanbul'da Rumelihisarı'nda bulunana İskele Restaurant'tır. Ancak, bu hafta sonu bunun bir adım ötesi muhteşem manzarası ve yenilikçi mutfağı ile Uskumru Balık oldu.
Öncelikle farklı çeşitleri denemek için yola çıkıyoruz. Klasik kalamar veya karides gibi ara sıcakları bu yazıda bulamayacaksınız. Denediklerimiz deniz mahsülleri salatası, pesto soslu soğuk levrek, ızgara kalamar, lakerda, Uskumru'ya ait salatalar ve balıkta sarıkanat.
Deniz mahsülleri salatası, karides, ahtapot ve kalamar eşliğinde kurutulmuş domates ve sosları ile
oldukça güzel hazırlanmıştı. Gecenin favorisi benim için pesto soslu levrek balığı idi. Pesto sos olması gerektiği gibi bol fesleğen güzel bir zeytinyağı ile hazırlanmıştı. Levrekte dağılmayacak miktarda dişe gelir bir şekilde pişirilmişti. Lakerda için söze gerek yok tabii sadece servis porsiyonunun küçük olduğunu düşünebilirsiniz. Izgara kalamar konusunda lezzetli olsa da kalamarın servis konusunda biraz formunu koruması gerektiğini savunuyorum. Salatalardan tüm yeşilliklerden hazırlanan çok iyi bir seçenek. Sosunda kullandıkları farklılıklar ile domates salatasından daha güzel. Sarıkanatta çok güzel ızgara yapılmış. Her şey sizi tatmin edecek. Tatlılara gelince iki çeşit deniyoruz. Kesinlikle geliştirilmesi gerekiyor. Sufleden bir kaşık aldıktan sonra devamının çikolatalı puding gibi olduğunu görüyorsunuz. Ekmek kadayıfında ise klasik lezzet dışında kullanılan sanırım vanilya farklı bir tat yaratıyor. Bazı şeylerin klasik hallerine dokunuşlar pek yakışmıyor. Tatlı kısmını atlarsak burası İstanbul'da ilk 10 listenizde kesinlikle yer alacak.





24 Ekim 2015 Cumartesi

Kahve Laboratuvarı / İstanbul Coffee Festival


Siz hiç kahve kartelasını duydunuz mu? Aslında bende duymadım ama İstanbul coffe festival'ın bende yarattığı etki işte bu şekilde. Sanki sonsuz çeşitlilikte kahveler önünüze serilmiş ve istediğinize ulaşmak mümkün gibi görünüyor.
İlk etapta Haydarpaşa'nın güzel ortamında (yarı açık-yarı kapalı sistem her zaman bir festival için tam
ideal olarak düşündüğüm şekildir) salonun başlangıcında "Petra" isimli markaya uğruyorum. Kahve işinde önemli üç dört nokta var ise bence festivalde de bir standın ilgi çekmesi için birkaç kural var. Sunan kişinin donanımından ve göze uygunluğu olarak sınıflandırabilirim. Festival süresince bana bu hissi en çok veren bölümdü. Birkaç soru sormanızı öneririm, gayet ilgili size yanıt vereceklerini sanıyorum. Denediğim iki kahveden bir tanesi Ethopya diğeri ise Kenya bölgesi çekirdeklerine aitti. Ancak, kahve işinden maalesef herhangi bir uzmanlığım olmadığı için sanki hafif bir lezzet kaldı damağımda diye düşünerek ayrıldım. Festival içindeki seminerlerden sonra ise temin edilen yeşil kahve ve kavurma şekilleri ile aslında yakalanması gereken lezzetin bu olması gerektiğini anlıyorum. Benim yaptığım yanlışları yapmayın diye önceden sorduğum soruları paylaşayım :)
Ben biraz kahvemin sert olmasını seviyorum, hangi bölgenin kahvesi daha uygundur?
Cevap: Kahvenin sertliği koyduğunuz miktara bağlıdır. Bu şekilde bölge olarak kategorize edemeyiz ama ilk etap Ethopya denemenizi önerebiliriz.
Soru: Bu sefer karşı taraftan yöneltilen soru şu şekildeydi: Kahvenizin aromasının nasıl olmasını istersiniz? Tarifsiz şaşkınlığım sonrası sanırım bu konuyu hiç düşünmemiştim. Bitter veya meyve hafif ahududu nasıl olur? Hımmm… Sanırım kahve işi şarap kadar karışık bir konu ;)
Diğer ilginç konu ise Kronotrop Mehmet Gürs'ün önderliğindeki markadan geldi. Mehmet Gürs'ün seminerde işaret ettiği bazı konular çok doğruydu:

  • Neden yediğiniz güzel bir yemeğin sonunda ödediğiniz yüksek tutarların karşılığını veren bir kahveyi istemiyor ve sorgulamıyorsunuz? Önünüze ne getirdikleri neden hiç umrunuzda değil? Veya aşırı sert bir kahve ile bütün yemek zevkinizin neden ziyan olmasına izin veriyorsunuz?
  • Türk kahvesi, isminde milletinizin adı geçen bir ürünün nasıl pişirilmesi gerektiği konusunda akademik bir çalışma sonucu kesin bir teknik var mı? Yok ise bu zamana kadar neden kimse bunun için bir standart oluşturmamış?
  • Yabancıların kahvemizi ilk tattıkları an ne hissetiğini biliyor musunuz? Hayır, tahmin ettiğiniz gibi olumlu değil. Peki, bunu öğrendiniz geliştirmek için aldığınız aksiyon nedir?
Görüleceği üzere kültürel bir ürünün geliştirilmesi için attığı adımlar oldukça ilginç. Kahveyi tatma şansım da oldu sanırım damağımızın bu lezzete alışması için biraz zamana ihtiyacı var. Sanki o buruk, telve birikmini biraz doğru olmasa da arıyoruz. Bu arada doğru tüm ekipmanlar içinde araştırmayı Turgay Yıldızlı ile yapmışlar ve cezveler harika görünüyor. 


Konunun uzmanlarının kısa kısa verdiği bilgilere gelince,  kahvede en önemli noktalardan bir tanesi doğru kahve çekirdiğinin seçimi, sonra uygun kavurma tekniği ve mümkün olan en iyi makinelerin kullanılması. Bu madde, kahvenin karakteri ve aromasını oldukça etkiliyor. Doğru ekipmanın ve tekniğin seçilmesi de doğru sonuca sizi en sonunda yaklaştırıyor.
Bu tekniklerden bir tanesi, birçok standta gördüğüm Chemex/Pour Over. Demleme konusunda inanılmaz güzel bir görsellik sunan teknik, kahvenin üstüne su dökme ile gerçekleşiyor. Su kontrollü bir biçimde aşağıya akıyor. Bizim daha çok evde kullandığımız filtre kahve makineleri ise "drip brew" yöntemi sıcak su damlalarının kahve içine süzülmesi ve alttaki boş kaba damlaması ile oluyor.

Biz ilk gün oradaydık, festival süresince yurt dışından konunun uzmanları farklı kişilerde katılımcı olarak gelecek. Bu hafta sonu bitmeden sizde küçük bir laboratuvar alanına dönüşen Haydarpaşı Gar'ında kahve ile iç içe olun! Şimdilik fotoğraflar ile baş başa bırakıyorum.
Sevgiler,


                         





18 Ekim 2015 Pazar

Las Vegas 2/ Amerikan Mutfağı

                     
Bugünün mutfak maceraları Las Vegas'tan. En son Gordon Ramsay'den bahsettikten sonra bu sefer durağımız Bellagio Otel içinde yer alan Cafe Bellagio, gündüz bir şeyler atıştırmak veya öğle yemeği için şık bir adres ve Jean Philippe. 
Bellagio'nun dünyaca bilenen su gösterilerinden ibaret olmadığını gösteren iki adres.

Cafe Bellagio



Menüsünde salata, makarna ve hamburger gibi bölümlerin dışında her güne özel  yemek alternatifleri yer almış. Bunlardan bir tanesi New York sandwich, ciabatta ekmeği içinde servis edilen bu sandwich yanında eşlik edebilecek şarap önerilmiş. Kaliforniya bölgesinden Pinot Noir (Monterey Country). Bira seçeneğinde ise Samuel Adams Boston Lager.  Daha önce belirttiğim gibi bu tip önerilerin menüye hoşluk kattığına inanıyorum. Bizim tercihlerimiz ise ilk defa denediğim bir atıştırmalık. Hindi ve meksika fasülyesi ile hazırlanmış chili. Yine oraya özgü bir mısır ekmeği ile servis ediliyor, kesinlikle deneyebilirsiniz. Diğer seçenekler "Chips and Dips" Tortilla yanında sosları şeklinde servis edildi. Son olarak acılı Buffalo tavuk kanatlarını denedik. İçinde yemeğe değer olmayan sadece bu seçenekti diyebilirim. Yanında benim gibi keyifli bir Sangria tercih edebilirsiniz. Çeşitli kokteyller menüsünde yer alıyor. En zevklisi Bellagio'yu ziyarete gelmiş değişik milletlerden insanları izleyerek içkinizi yudumlayabilirsiniz.




Jean Philippe



Yine Bellagio içinde yer alan başka bir adreste Jean Philippe, Las Vegas'a gitmeden önce burada yer alan çikolata şelalesini duyabilirsiniz. Aklınızda neler canlanır bilemiyorum ama benim çok heyecanlandığımı söylemeliyim. Açık olduğunu hayal ederek küçük bir shot bardağı ile yaklaştığımı ve sonra yudum yudum sıcak çikolatayı içtiğim gibi fikirlerim oldu. Ancak baştan söylemeliyim kapalı bir cam içinde yer alan şelale bende üzüntü yarattı :) Ancak Jean Phillipe'in yarattıkları yüzümü tekrar güldürdü. Farklı servis şekilleri yer alıyor. Mesela, creme brulee minik shot bardak içinde, macaron ve popcake ile üçlü servis ediliyor. Pastacılık sunumlarındaki minik detaylar ise mükemmel. Benim denediğim şahane lezzet ise ahududulu dev macaron. Kreması, vanilya taneleri, dolu dolu meyveleri ile her parçada ayrı keyifli. Kesinlikle yemeden dönmeyin. Ben denemedim ancak grup içinde dondurmasını yiyenler memnun kalmadı. Dip not olarak belirtmek isterim.








7 Ekim 2015 Çarşamba

Las Vegas (Amerikan Mutfağı 5)

Gordon Ramsay pub&grill


Gordon Ramsay koskoca bir grubun yaratıcısı, ünlü İngiliz şef. Kendisini Home TV'yi biraz bilen birisi mutlaka tanıyacaktır. Hem tv siması, hem yaptığı programlar ile kötü mutfakları düzeltmeye çalışan, kötü şeflerin korkulu rüyası şef. Hem sempatik hem de farklı kültürlere kendi yemeklerini yapabilecek kadar özgüvenli. Bende yarattığı imaj bu şekilde olunca, Las Vegas'ta Gordon Ramsay pub&grill'e gitmemek mümkün mü?

Büyük beklentiler ile Caesars Palace içinde yer alan restauranta doğru giderken, Caesars Palace'ın kumarhane bölümünün ihtişamından gözünüzü alamıyorsunuz. Ulaşınca ise böyle bir ortamın içinde yaratmayı başarmış oldukları "pub" havasına bayılacaksınız. Arkanızı dönüp bakmasınız o bar havasının içine çok rahat girebiliyorsunuz. 
Öncelikle, menü de dikkatimi çeken şey bazı yemekler için eşlik edebilecek biralar belirtilmiş. Türkiye'deki en büyük açığın olduğunu düşündüğüm şey. Üstelik şarap eşleşmesi değil bu sefer konumuz bira. 
Bu bölümde benim en çok merak ettiğim hamburgerlerdi. Menüde sadece iki çeşit var. Bunlarda et çeşidi dana ve kuzu olarak ayrılıyor. Kuzu olan karamalize soğan ve keçi peyniri, biberiye ile sunulurken dana etinden yapılanda ise  cheddar peyniri tercih ediliyor.
Tadına gelince, ekmek kendileri tarafından yapılmış güzel, etin kalınlığı ve suyunu kaybetmemiş olması çok güzel. Ancak, genel olarak çok önemli olan tuzun varlığının eksikliğinden olabilir bir şeyden yoksun.  Ama Türkiye'de yediğiniz birçok burgere göre çok başarılı olduğunu söylemeliyim. Otuzdan fazla bira çeşidi yer alan menüden ise Samuel Smith's brown ale tercih ettim. Hamburger ve bira ikilisi kesinlikle harika! 



5 Ekim 2015 Pazartesi

San Diego (Amerikan Mutfağı 4)

La Jolla, Coronado adası, Gaslamp, Old Town San Diego'da belirttiğim bütün bu bölgeler ayrı yemek çeşitliliği sunuyor. Ancak limitli zamanınız olmamalı ve barları, cafeleri ve restaurantları rahat rahat deneyimleyebilmelisiniz. Bugün değineceğim yerler gezmekten bitap düşmüş olmamıza rağmen uğramayı başardığımız noktalar olacak. Keyifli bir yolculuğa başlayalım.

Old Town- Rockın' Baja Lobster


Old Town San Diego'nun en eski yerleşim bölgelerinden birisi, günümüzde sayısız restaurant ve Meksika'ya özgü mağazaları ile biliniyor. Burada tahmin edeceğiniz üzere Meksika mutfağı üzerine yerler bulmak mümkün. Rockın Baja hem dekorasyonu hem de menüsü ile çok eğlenceli bir Meksikalı. Saat 10.30 durağımız burası olduğu için yemekleri tadamıyoruz ancak sabah sabah Margaritaya ekip olarak hayır demiyoruz :) "Cabo wabo rita" klasik margaritaya verilen ad. Denediğimiz çeşit blood orange margarita. 

Diğer çeşitler ise şu şekilde:Tatlı ve baharatlı çilekli, baharatlı mango ve farklı bir tekila markası ile hazırlanan Patron Rita. Buraya ait sevdiğim şey salsa barın açık büfe şeklinde olması istediğiniz kadar salsa sos, guacamole veya sour cream alabiliyorsunuz. Tortilla cipslerinden de limitsiz sepetinize alabiliyorsunuz. 




La Jolla- Brockton Villa Restaurant


Öncelikle bu bölgede çok güzel butikler ve restaurantlar bulunuyor. Biz içlerinden en tarihi olan ve manzarası tüm okyanusa sahip bir yer seçiyoruz. Brockton, tam olarak deniz aslanlarının bulunduğu sahilin üstünde hoş bir mekan. Benim öncelikle dikkatimi çeken renkleri oldu. Menü tasarımına kadar aynı renk hakim. Akşamüstü güneş batırma sırasında burada bulunabilirseniz, bizim menüden seçtiklerimiz peynir tabağı, buraya özgü bir incir ile sunuluyor ve kokteyl sos eşliğinde jumbo karides. Yanında da tabii ki California'ya özgü bir chardonnay, Husch 2012 Mendocino. Karidesin kokteyl sosunda eksik olan bir şeyler var ancak peynir tabağı tatmin edici. Menüdeki diğer başlangıçlardan deniz mahsülleri combo veya mavi yengeç ile hazırlanan kek denenebilir.



The Cheesecake Factory

Akşam için rotamız ise cheesecake factory. Gitmeden önce maalesef sadece cheesecake olduğunu düşündüğüm, menüsünü görünce şok olduğum yer diyebilirim. Çeşitlilik konusunda sanırım bu zamana kadar görebileceğiniz en kapsamlı menüye sahip. Diğer masalara servis edilenlere takip edince pizza dışında her şeyin çok güzel göründüğünü söylemeliyim. Yine Meksika etkisi taşıyan birçok yemek var. Sadece cheesecake sayfasında yaklaşık 25 çeşit var. Bu denli alternatif fazlalığı işinizi gerçekten zorlaştırıyor. 
Amerika'da birkaç noktada Buffalo wings yememe rağmen en güzeli kesinlikle burada servis edilen oldu. Diğer denediklerimiz chicken fingers ve nachos. Nachos için hazırlanan tortilla cipsleri çok güzeldi. Cheesecake 'e gelince sanırım yanlış bir seçim yaptım. "Mango key lime" kesinlikle üstündeki sos kısmında yapay bir aroma hissediliyordu. Diğer aklım kalan seçenekler taze çilek kaplı ve tuzlanmış karamelli cheesecake. Servis anlayışlarının da çok samimi olduğunu belirtmeliyim.


San Diego'dan bu kadar ;)