27 Mart 2015 Cuma

Kahve, mascarpone ve mutluluk…Tiramisu

Tiramisunun özel bir tatlı olduğunu kabul etmek gerekiyor. Bence İtalyan tatlılarında basitlik ile lezzet ters orantılı. Uygulaması kısa bir zamanınızı alırken ortaya çıkan lezzet şahane. (Özellikle 1 gün sonra çok daha güzel oldu. Bu bir mutfak sırrı mı bu tatlı için bilemiyorum) Tarif için esas aldığım kaynak "La Cucina Italiana" dergisi. Değişiklik yaptığım noktalar ise amaretto likörü yerine baileys kullanmak ve tarifte olmayan yumurta akının çırpılarak kremasına eklenmesi. Bunun peynirli kremeya katmanlı bir yapı sağlayacağını biliyordum. Bazı tarifler ise krema kullanmayı öneriyor. Yumurta akının doğru bir sonuç verdiğini düşünüyorum. Sonuç Roma'da Cafe Greco'da unutamadığım tiramisu lezzetine benziyordu. Şimdiden deneyeceklere afiyet olsun.

Öneriler:
Bir dahaki uygulamada Baileys'i daha az eklemeyi planlıyorum böylece kahve tadının daha baskın olmasını sağlayacağım.
Savoyer bisküvilerini biraz daha aralıklı dizmek kremanın dağılmasını sağlıyor ve daha lezzetli oluyor.

Malzemeler
  • 600 gr mascarpone peyniri
  • 3 adet yumurta sarısı ve beyazı ayrı 
  • 200 gr toz şeker
  • 400 ml espresso (Filtre kahve kullandım)
  • 80 gr amaretto likörü
  • 1 paket Savoyer bisküvisi
  • Kakao
Hazırlanışı


  1. Yumurta sarılarını ve şekeri rengi açılana kadar mikserde çırpın.
  2. Mascarpone'yi ilave edip karıştırmayı sürdürün.
  3. Yumurta beyazları akmayacak kıvamlı bir köpük olana kadar çırpın. Yarısını mascarpone ilave ettiğiniz karışıma yavaşça yedirerek ilave edin.
  4. Baileys ile espressoyu karıştırın. 
  5. Savoyer bisküvilerini karışıma batırıp yan yana yerleştirip bir kaba dizin.
  6. Üzerine mascarpone'li krema ile kaplayın.
  7. Aynı işlemi bir kat daha tekrarlayıp üstüne kakao serpin. 
  8. Soğuttuktan sonra servis edilebilir.

23 Mart 2015 Pazartesi

Hemingway ile Valensiya Mutfak Notları

Paris'teki eş… Bu kitabı okumaya fırsatı olanlar varsa bilir Hemingway'in hayat hikayesini ne güzel işler kurgusu.  Neden bu şekilde bir başlangıç yaptığımı daha iyi anlamanız için biraz kitaptan bahsetmem gerekiyor. Hemingway'in eşi ile Paris'teki günlerinden bahsediliyor ancak Paris kadar önemli Hemingway için başka bir kaçış noktası olan Valensiya'da geniş bir yer buluyor. Kendisinin yazılarına çoğu zaman ilham olmuş ve kendini çok iyi hissetiği boğa güreşi ve festivaller dönemi de uzun uzun anlatılıyor. Hemingway'in yemek yediği gezdiği sokaklar tarif ediliyor ve sizde bunların hepsini kafanızda canlandırıyor yaşıyorsunuz. İşte bu fikirler ışığında Valencia'ya bir seyahat nasıl olur diye planlamaya başladık. Biletleri geçen yaz aldık ve bebeğimiz 6 aylık olunca küçük bir keşif yapalım dedik. Beni en çok heycanlandıran şey hayal ettiğim Hemingway'in Valencia'sını biraz yayaşabilmek oldu. Boğa güreşini izlemek veya La Pepica'da yemek yemek. Bahsettiğim restaurantta her yerde Hemingway'in resimleri ve yazıları bulunuyor ve onunla özdeşleşiyor. Bu şekilde karşınıza yeni bir gastronomi ağırlıklı gezi yazısı çıkıyor.
Valencia hakkında araştırmalarım sıraasında bazı şeyleri yemeden dönmemem gerektiğini buldum. Tabii ki çok iyi bildiğimiz tapas ve paelladan bahsetmiyorum. Deniz mahsüllü noodle çeşidi "Fideua", kızarmış çörekler "Bunyols veya Churros", tatlı bir içecek olan "Horchata"gibi Türkiye'de örneğine rastlamadığımız şeyler.  Daha sonra bütün bunlar için doğru adresleri araştırmaya başladım. İşte karşınızda adresler: La Pepica, Casa Roberto, Raco Del Turia, Horchateria de Santa Cafe. 

La Pepica:


Paella için marina kısmında gösterilen sayılı adreslerden bir tanesi. Daha iyi olabilecek farklı bir adres ise L'Estimat olarak verilmiş ancak biz üstte bahsettiğiklerimiz sebebi ile La Pepica'ya gidiyoruz ve çok memnun kalıyoruz. Özellikle kendi özel tavasında 12-15 kişilik masalara getirilen dev paellaları görmek çok etkiliyeci. Paella için en iyi adres Casa Roberto'yu bulduğum için burada farklı şeyler denedik. Küçük midyeler, kalamar, sarımsaklı karides, barbun balığı ve patatas brava. İçlerinde daha iyi olabilir dediğimiz sadece kalamar oldu. Karides menüde 5-6 farklı çeşitte yer bulmuş. Sarımsaklı, ızgara veya salata türleri gibi farklı boyutta ve sunum şekilleri ile. Mutfakta taze karidesleri görebiliyorsunuz. Yemek sonrası karşısındaki uzun kumsalda havlunuzu atıp denize karşı biraz keyif yaparak günü tamamlayabilirsiniz.



Casa Roberto:
Casa Roberto'yu anlatmak için Türkiye'deki hangi adrese benzetsem acaba? Servis yapan garsonlar o kadar sempatik ki paellanın sonunda tavada kalan kısmının, hafif yanık bölümünün en güzel tarafı olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. Onlar İspanyolca biz İngilizce anlaşmaya çalışıyoruz :) Paella da istediğimiz şarapta çok güzeldi. Hiç düşünmeden bu adrese gidebilirsiniz. Başka servis edilen paellaları da takip ediyorum sizin için. Geleneksel lezzetleri tavşan veya tavuk ve fasulye hazırlanan paella da çok güzel görünüyordu.


Horchateria de Santa Cafe:

Tıklım tıklım dolu bir yer görürseniz doğru adrestesiniz! Gençler, turuistler herkes kocaman bir bardak dolusu sıcak çikolataya churros adı verilen bizdeki tulumbaya benzeyen tatlıyı batırarak yiyor. Biz hem churros hem de üstüne pudra şekeri dökülmüş bunyolsları deniyoruz. İkisi de güzel lokma ve tulumba lezzetinde. Meşhur Horchatayı da burada deniyoruz. Değişik bir aroması var. Yoğun badem tadını alıyorsunuz.



Raco del Turia

Bu adresi hem otelimize yakın hem de tavsiye edilen bir restaurant olduğu için seçtik. O akşam içinde Fideua, paella benzeyen ancak pirinç yerine tel şehriye gibi bir malzemenin kullanıldığı bir çeşit noodle yedik. Lezzeti güzeldi ancak paella ile yarışabileceğini düşünmüyorum. Başlangıç olarak köz patlıcan ve krem peynirli marine edilmiş ançüez deniyoruz. Başka başlangıç olarak menüde yer alan bazı çeşitler şöyle: Karides carpaccio, parrillada, all i pebre, ızgara kalamar, balık çorbası. Şarap seçimimiz ise albarino üzümünden Pazo Sonorans bir İspanyol şarabı.




Valencia tam olarak tapas adresi değil, İspanya'da farklı şehirlerde çok daha güzel örneklerine rastlayabileceğimizi öğrendik. Plaza de la Virgen de bir şey içmeden dönmeyin dedikleri için burada da cafe&tapas isminde bir yerde bazı denemeler yaptık. Fotoğraflar ile sizi baş başa bırakıyorum :) 






3 Mart 2015 Salı

Kuru kayısılı& safranlı kereviz zeytinyağlısı


Genelde uzun araştırmalar sonunda paylaştığım tariflere bir yenisini ekleme zamanı geldi. Ancak bu defa tarif bana geldi diyebiliriz. Bebek için bol bol evde vakit geçirince zaman zaman Home tv veya farklı yemek kanallarını izliyorum. Bunlardan birinde Hünkar Lokantası'nın bir tarifi paylaşıldı. Bu lokantayı biliyor musunuz veya yemeklerini beğenenlerden misiniz bilmiyorum. Zeytinyağlılar için çok güzel örneklerin sunulduğuna inanıyorum. Bahsi geçen tarif ise kereviz zeytinyağlısına ait ancak alıştığımız tarifin dışında pişiriyor şefleri. Bende hemen evde uygulamasını yaptım. Maalesef, ölçüleri aklımda kaldığı kadarı ile uyguladım. Sonuç, benim damak zevkime oldukça uygun oldu. Hoşgeldin kayısı :) 

Malzemeler
  • 4 adet kereviz
  • 200 gr kayısı
  • 2 çay kaşığı sarfan
  • 1,5 bardak su
  • Kereviz sapı
  • 1 adet küp şeker ( ek olarak ilave edildi)
  • 1 su bardağı zeytinyağı
  • Yeşil soğan
  • Tuz
Hazırlanışı


  1. Kerevizlerin hepsini eşit boyda keserek hazırlayın. Un ilave edilmiş su içinde bekletin.
  2. Yeşil soğanı ince ince doğrayın.
  3. Kayısıları ortadan ikiye bölecek şekilde kesin. Safranı yarım bardak sıcak su içinde bekleterek rengini vermesini sağlayın.
  4. Kereviz saplarınızı iri sayılabilecek boyutlarda doğrayın. Bundan sonra kat kat malzemelerimizi diziyoruz.
  5. Önce safranlı karışımı tencereye ilave edin ve kereviz saplarını tencerinin dibine döşeyin. Üstüne yeşil soğanları ilave edin.
  6. Sıra ile dilimlenmiş kerevizlerin bir bölümünü ve kayısıların bir bölümünü ilave ediyoruz. Üstüne tekrar kerevizler ve kalan kayısıyı ilave ettikten sonra zeytinyağını ve bir bardak suyu döküyoruz. Bu aşamada ben bir tane de küp şeker ve tuz ilave ettim.
  7. Kapağı kapalı şekilde kısık ateşte yarım saat pişirdikten sonra zeytinyağlının aynı kapta soğumasını sağlayın. Daha sonra tüm malzemesi ile servis edin.