26 Ekim 2015 Pazartesi

İstanbul'da bir inci Uskumru Balık…


Şu dönem balık için en uygun dönem başlıyor diyebiliriz. Sarı kanatlar, palamut, çinekop, dil, istavrit, hamsi derken hepsi ayrı bir dünya. Türkiye'de bir balık restaurantına gittiğinizde alışık olduğumuz şey ise bu harika balıkların sadece ızgara yapılarak karşımıza getirilmesi. Evet bu hali mükemmel ama başka bir şey katabilmek için bir çaba olmaması veya yurt dışına gittiğinizde yanında getirdiği bir sos veya garnitür ile olayı başka bir yere taşımak gibi bir derdi pek çok işletmenin yok. Bu standartı kabul ediyorsanız benim en sevdiğim yer İstanbul'da Rumelihisarı'nda bulunana İskele Restaurant'tır. Ancak, bu hafta sonu bunun bir adım ötesi muhteşem manzarası ve yenilikçi mutfağı ile Uskumru Balık oldu.
Öncelikle farklı çeşitleri denemek için yola çıkıyoruz. Klasik kalamar veya karides gibi ara sıcakları bu yazıda bulamayacaksınız. Denediklerimiz deniz mahsülleri salatası, pesto soslu soğuk levrek, ızgara kalamar, lakerda, Uskumru'ya ait salatalar ve balıkta sarıkanat.
Deniz mahsülleri salatası, karides, ahtapot ve kalamar eşliğinde kurutulmuş domates ve sosları ile
oldukça güzel hazırlanmıştı. Gecenin favorisi benim için pesto soslu levrek balığı idi. Pesto sos olması gerektiği gibi bol fesleğen güzel bir zeytinyağı ile hazırlanmıştı. Levrekte dağılmayacak miktarda dişe gelir bir şekilde pişirilmişti. Lakerda için söze gerek yok tabii sadece servis porsiyonunun küçük olduğunu düşünebilirsiniz. Izgara kalamar konusunda lezzetli olsa da kalamarın servis konusunda biraz formunu koruması gerektiğini savunuyorum. Salatalardan tüm yeşilliklerden hazırlanan çok iyi bir seçenek. Sosunda kullandıkları farklılıklar ile domates salatasından daha güzel. Sarıkanatta çok güzel ızgara yapılmış. Her şey sizi tatmin edecek. Tatlılara gelince iki çeşit deniyoruz. Kesinlikle geliştirilmesi gerekiyor. Sufleden bir kaşık aldıktan sonra devamının çikolatalı puding gibi olduğunu görüyorsunuz. Ekmek kadayıfında ise klasik lezzet dışında kullanılan sanırım vanilya farklı bir tat yaratıyor. Bazı şeylerin klasik hallerine dokunuşlar pek yakışmıyor. Tatlı kısmını atlarsak burası İstanbul'da ilk 10 listenizde kesinlikle yer alacak.





24 Ekim 2015 Cumartesi

Kahve Laboratuvarı / İstanbul Coffee Festival


Siz hiç kahve kartelasını duydunuz mu? Aslında bende duymadım ama İstanbul coffe festival'ın bende yarattığı etki işte bu şekilde. Sanki sonsuz çeşitlilikte kahveler önünüze serilmiş ve istediğinize ulaşmak mümkün gibi görünüyor.
İlk etapta Haydarpaşa'nın güzel ortamında (yarı açık-yarı kapalı sistem her zaman bir festival için tam
ideal olarak düşündüğüm şekildir) salonun başlangıcında "Petra" isimli markaya uğruyorum. Kahve işinde önemli üç dört nokta var ise bence festivalde de bir standın ilgi çekmesi için birkaç kural var. Sunan kişinin donanımından ve göze uygunluğu olarak sınıflandırabilirim. Festival süresince bana bu hissi en çok veren bölümdü. Birkaç soru sormanızı öneririm, gayet ilgili size yanıt vereceklerini sanıyorum. Denediğim iki kahveden bir tanesi Ethopya diğeri ise Kenya bölgesi çekirdeklerine aitti. Ancak, kahve işinden maalesef herhangi bir uzmanlığım olmadığı için sanki hafif bir lezzet kaldı damağımda diye düşünerek ayrıldım. Festival içindeki seminerlerden sonra ise temin edilen yeşil kahve ve kavurma şekilleri ile aslında yakalanması gereken lezzetin bu olması gerektiğini anlıyorum. Benim yaptığım yanlışları yapmayın diye önceden sorduğum soruları paylaşayım :)
Ben biraz kahvemin sert olmasını seviyorum, hangi bölgenin kahvesi daha uygundur?
Cevap: Kahvenin sertliği koyduğunuz miktara bağlıdır. Bu şekilde bölge olarak kategorize edemeyiz ama ilk etap Ethopya denemenizi önerebiliriz.
Soru: Bu sefer karşı taraftan yöneltilen soru şu şekildeydi: Kahvenizin aromasının nasıl olmasını istersiniz? Tarifsiz şaşkınlığım sonrası sanırım bu konuyu hiç düşünmemiştim. Bitter veya meyve hafif ahududu nasıl olur? Hımmm… Sanırım kahve işi şarap kadar karışık bir konu ;)
Diğer ilginç konu ise Kronotrop Mehmet Gürs'ün önderliğindeki markadan geldi. Mehmet Gürs'ün seminerde işaret ettiği bazı konular çok doğruydu:

  • Neden yediğiniz güzel bir yemeğin sonunda ödediğiniz yüksek tutarların karşılığını veren bir kahveyi istemiyor ve sorgulamıyorsunuz? Önünüze ne getirdikleri neden hiç umrunuzda değil? Veya aşırı sert bir kahve ile bütün yemek zevkinizin neden ziyan olmasına izin veriyorsunuz?
  • Türk kahvesi, isminde milletinizin adı geçen bir ürünün nasıl pişirilmesi gerektiği konusunda akademik bir çalışma sonucu kesin bir teknik var mı? Yok ise bu zamana kadar neden kimse bunun için bir standart oluşturmamış?
  • Yabancıların kahvemizi ilk tattıkları an ne hissetiğini biliyor musunuz? Hayır, tahmin ettiğiniz gibi olumlu değil. Peki, bunu öğrendiniz geliştirmek için aldığınız aksiyon nedir?
Görüleceği üzere kültürel bir ürünün geliştirilmesi için attığı adımlar oldukça ilginç. Kahveyi tatma şansım da oldu sanırım damağımızın bu lezzete alışması için biraz zamana ihtiyacı var. Sanki o buruk, telve birikmini biraz doğru olmasa da arıyoruz. Bu arada doğru tüm ekipmanlar içinde araştırmayı Turgay Yıldızlı ile yapmışlar ve cezveler harika görünüyor. 


Konunun uzmanlarının kısa kısa verdiği bilgilere gelince,  kahvede en önemli noktalardan bir tanesi doğru kahve çekirdiğinin seçimi, sonra uygun kavurma tekniği ve mümkün olan en iyi makinelerin kullanılması. Bu madde, kahvenin karakteri ve aromasını oldukça etkiliyor. Doğru ekipmanın ve tekniğin seçilmesi de doğru sonuca sizi en sonunda yaklaştırıyor.
Bu tekniklerden bir tanesi, birçok standta gördüğüm Chemex/Pour Over. Demleme konusunda inanılmaz güzel bir görsellik sunan teknik, kahvenin üstüne su dökme ile gerçekleşiyor. Su kontrollü bir biçimde aşağıya akıyor. Bizim daha çok evde kullandığımız filtre kahve makineleri ise "drip brew" yöntemi sıcak su damlalarının kahve içine süzülmesi ve alttaki boş kaba damlaması ile oluyor.

Biz ilk gün oradaydık, festival süresince yurt dışından konunun uzmanları farklı kişilerde katılımcı olarak gelecek. Bu hafta sonu bitmeden sizde küçük bir laboratuvar alanına dönüşen Haydarpaşı Gar'ında kahve ile iç içe olun! Şimdilik fotoğraflar ile baş başa bırakıyorum.
Sevgiler,


                         





18 Ekim 2015 Pazar

Las Vegas 2/ Amerikan Mutfağı

                     
Bugünün mutfak maceraları Las Vegas'tan. En son Gordon Ramsay'den bahsettikten sonra bu sefer durağımız Bellagio Otel içinde yer alan Cafe Bellagio, gündüz bir şeyler atıştırmak veya öğle yemeği için şık bir adres ve Jean Philippe. 
Bellagio'nun dünyaca bilenen su gösterilerinden ibaret olmadığını gösteren iki adres.

Cafe Bellagio



Menüsünde salata, makarna ve hamburger gibi bölümlerin dışında her güne özel  yemek alternatifleri yer almış. Bunlardan bir tanesi New York sandwich, ciabatta ekmeği içinde servis edilen bu sandwich yanında eşlik edebilecek şarap önerilmiş. Kaliforniya bölgesinden Pinot Noir (Monterey Country). Bira seçeneğinde ise Samuel Adams Boston Lager.  Daha önce belirttiğim gibi bu tip önerilerin menüye hoşluk kattığına inanıyorum. Bizim tercihlerimiz ise ilk defa denediğim bir atıştırmalık. Hindi ve meksika fasülyesi ile hazırlanmış chili. Yine oraya özgü bir mısır ekmeği ile servis ediliyor, kesinlikle deneyebilirsiniz. Diğer seçenekler "Chips and Dips" Tortilla yanında sosları şeklinde servis edildi. Son olarak acılı Buffalo tavuk kanatlarını denedik. İçinde yemeğe değer olmayan sadece bu seçenekti diyebilirim. Yanında benim gibi keyifli bir Sangria tercih edebilirsiniz. Çeşitli kokteyller menüsünde yer alıyor. En zevklisi Bellagio'yu ziyarete gelmiş değişik milletlerden insanları izleyerek içkinizi yudumlayabilirsiniz.




Jean Philippe



Yine Bellagio içinde yer alan başka bir adreste Jean Philippe, Las Vegas'a gitmeden önce burada yer alan çikolata şelalesini duyabilirsiniz. Aklınızda neler canlanır bilemiyorum ama benim çok heyecanlandığımı söylemeliyim. Açık olduğunu hayal ederek küçük bir shot bardağı ile yaklaştığımı ve sonra yudum yudum sıcak çikolatayı içtiğim gibi fikirlerim oldu. Ancak baştan söylemeliyim kapalı bir cam içinde yer alan şelale bende üzüntü yarattı :) Ancak Jean Phillipe'in yarattıkları yüzümü tekrar güldürdü. Farklı servis şekilleri yer alıyor. Mesela, creme brulee minik shot bardak içinde, macaron ve popcake ile üçlü servis ediliyor. Pastacılık sunumlarındaki minik detaylar ise mükemmel. Benim denediğim şahane lezzet ise ahududulu dev macaron. Kreması, vanilya taneleri, dolu dolu meyveleri ile her parçada ayrı keyifli. Kesinlikle yemeden dönmeyin. Ben denemedim ancak grup içinde dondurmasını yiyenler memnun kalmadı. Dip not olarak belirtmek isterim.








7 Ekim 2015 Çarşamba

Las Vegas (Amerikan Mutfağı 5)

Gordon Ramsay pub&grill


Gordon Ramsay koskoca bir grubun yaratıcısı, ünlü İngiliz şef. Kendisini Home TV'yi biraz bilen birisi mutlaka tanıyacaktır. Hem tv siması, hem yaptığı programlar ile kötü mutfakları düzeltmeye çalışan, kötü şeflerin korkulu rüyası şef. Hem sempatik hem de farklı kültürlere kendi yemeklerini yapabilecek kadar özgüvenli. Bende yarattığı imaj bu şekilde olunca, Las Vegas'ta Gordon Ramsay pub&grill'e gitmemek mümkün mü?

Büyük beklentiler ile Caesars Palace içinde yer alan restauranta doğru giderken, Caesars Palace'ın kumarhane bölümünün ihtişamından gözünüzü alamıyorsunuz. Ulaşınca ise böyle bir ortamın içinde yaratmayı başarmış oldukları "pub" havasına bayılacaksınız. Arkanızı dönüp bakmasınız o bar havasının içine çok rahat girebiliyorsunuz. 
Öncelikle, menü de dikkatimi çeken şey bazı yemekler için eşlik edebilecek biralar belirtilmiş. Türkiye'deki en büyük açığın olduğunu düşündüğüm şey. Üstelik şarap eşleşmesi değil bu sefer konumuz bira. 
Bu bölümde benim en çok merak ettiğim hamburgerlerdi. Menüde sadece iki çeşit var. Bunlarda et çeşidi dana ve kuzu olarak ayrılıyor. Kuzu olan karamalize soğan ve keçi peyniri, biberiye ile sunulurken dana etinden yapılanda ise  cheddar peyniri tercih ediliyor.
Tadına gelince, ekmek kendileri tarafından yapılmış güzel, etin kalınlığı ve suyunu kaybetmemiş olması çok güzel. Ancak, genel olarak çok önemli olan tuzun varlığının eksikliğinden olabilir bir şeyden yoksun.  Ama Türkiye'de yediğiniz birçok burgere göre çok başarılı olduğunu söylemeliyim. Otuzdan fazla bira çeşidi yer alan menüden ise Samuel Smith's brown ale tercih ettim. Hamburger ve bira ikilisi kesinlikle harika! 



5 Ekim 2015 Pazartesi

San Diego (Amerikan Mutfağı 4)

La Jolla, Coronado adası, Gaslamp, Old Town San Diego'da belirttiğim bütün bu bölgeler ayrı yemek çeşitliliği sunuyor. Ancak limitli zamanınız olmamalı ve barları, cafeleri ve restaurantları rahat rahat deneyimleyebilmelisiniz. Bugün değineceğim yerler gezmekten bitap düşmüş olmamıza rağmen uğramayı başardığımız noktalar olacak. Keyifli bir yolculuğa başlayalım.

Old Town- Rockın' Baja Lobster


Old Town San Diego'nun en eski yerleşim bölgelerinden birisi, günümüzde sayısız restaurant ve Meksika'ya özgü mağazaları ile biliniyor. Burada tahmin edeceğiniz üzere Meksika mutfağı üzerine yerler bulmak mümkün. Rockın Baja hem dekorasyonu hem de menüsü ile çok eğlenceli bir Meksikalı. Saat 10.30 durağımız burası olduğu için yemekleri tadamıyoruz ancak sabah sabah Margaritaya ekip olarak hayır demiyoruz :) "Cabo wabo rita" klasik margaritaya verilen ad. Denediğimiz çeşit blood orange margarita. 

Diğer çeşitler ise şu şekilde:Tatlı ve baharatlı çilekli, baharatlı mango ve farklı bir tekila markası ile hazırlanan Patron Rita. Buraya ait sevdiğim şey salsa barın açık büfe şeklinde olması istediğiniz kadar salsa sos, guacamole veya sour cream alabiliyorsunuz. Tortilla cipslerinden de limitsiz sepetinize alabiliyorsunuz. 




La Jolla- Brockton Villa Restaurant


Öncelikle bu bölgede çok güzel butikler ve restaurantlar bulunuyor. Biz içlerinden en tarihi olan ve manzarası tüm okyanusa sahip bir yer seçiyoruz. Brockton, tam olarak deniz aslanlarının bulunduğu sahilin üstünde hoş bir mekan. Benim öncelikle dikkatimi çeken renkleri oldu. Menü tasarımına kadar aynı renk hakim. Akşamüstü güneş batırma sırasında burada bulunabilirseniz, bizim menüden seçtiklerimiz peynir tabağı, buraya özgü bir incir ile sunuluyor ve kokteyl sos eşliğinde jumbo karides. Yanında da tabii ki California'ya özgü bir chardonnay, Husch 2012 Mendocino. Karidesin kokteyl sosunda eksik olan bir şeyler var ancak peynir tabağı tatmin edici. Menüdeki diğer başlangıçlardan deniz mahsülleri combo veya mavi yengeç ile hazırlanan kek denenebilir.



The Cheesecake Factory

Akşam için rotamız ise cheesecake factory. Gitmeden önce maalesef sadece cheesecake olduğunu düşündüğüm, menüsünü görünce şok olduğum yer diyebilirim. Çeşitlilik konusunda sanırım bu zamana kadar görebileceğiniz en kapsamlı menüye sahip. Diğer masalara servis edilenlere takip edince pizza dışında her şeyin çok güzel göründüğünü söylemeliyim. Yine Meksika etkisi taşıyan birçok yemek var. Sadece cheesecake sayfasında yaklaşık 25 çeşit var. Bu denli alternatif fazlalığı işinizi gerçekten zorlaştırıyor. 
Amerika'da birkaç noktada Buffalo wings yememe rağmen en güzeli kesinlikle burada servis edilen oldu. Diğer denediklerimiz chicken fingers ve nachos. Nachos için hazırlanan tortilla cipsleri çok güzeldi. Cheesecake 'e gelince sanırım yanlış bir seçim yaptım. "Mango key lime" kesinlikle üstündeki sos kısmında yapay bir aroma hissediliyordu. Diğer aklım kalan seçenekler taze çilek kaplı ve tuzlanmış karamelli cheesecake. Servis anlayışlarının da çok samimi olduğunu belirtmeliyim.


San Diego'dan bu kadar ;)








3 Ekim 2015 Cumartesi

Los Angeles ( Amerikan Mutfağı 3)

The Ivy

Los Angeles'ta yer alan bu mekan için sanırım "cozy" kelimesini kullanmak yanlış olmaz. Sizi o kadar sıcak karşılıyor ki, saatlerce içerde kalmak isteyebilirsiniz. Bir restaurant için daha fazla ne istenebilir ki? Sizi kucaklayan tabaklar, çiçekler, masalar, peçeteler, müzik… Servis yapan beylerde beyaz gömlek üstünde her birinde farklı pötikareli kravatlar… Bahsettiğim yer aslında küçücük bir alana sahip. Rezarvasyonsuz gitmek bu yüzden riskli. Beverly Hills'e oldukça yakın Ivy'de sizi İtalyan ve Amerikan mutfağı bir karışım bekliyor olacak. Öncelikle Fahri Gediz'e bu öneri için teşekkür ediyorum. Frommer's üstünden de teyit aldıktan sonra planımıza ekliyoruz. Kocaman gül buketleri içinde girişteki karşılama masası üstünde buz kovalarında şampanyalar buzlar ve madalinalar rengarenk bir sunum oluşturuyor. Yemeklerine gelince menüsünde pizza bölümü ve et yemekleri ayrı bir başlığa sahip. Filet mignon, New York steak gibi seçenekler var. Ana yemek bölümünde ağırlıklı ıstakoz ve yengeçli yemek çeşitleri mevcut. Özellikle kokteyl ve şarap menüsüne bakmakta fayda var. Oldukça fazla seçenek yer alıyor. Benim seçimim içinde taze böğürtlen, ahududu veya çilek seçeneği ile sunulan şampanya. Başlangıçlarda Tuna tartare, peynir tabağı ve somonlu pizza. Tartar ve peynir tabağı çok lezzetli. Pizza için ise çok başarılı bulduğumuzu söyleyemeyeceğim. Ama daha farklı denemede deniz mahsüllü salata veya makarnadan çok keyif alabileceğinize eminim. Los Angeles'a gidecek birinin buraya mutlaka uğramasını öneririm. Bu arada restaurantta ayrılırken size minik bir kutu hediye ediyorlar, arabada merakla açıyorum. İçinden harika lezzete sahip cookie'ler çıkıyor. Bu minik sürpriz de çok mutlu edici.






1 Ekim 2015 Perşembe

Malibu&Santa Monica ( Amerikan Mutfağı 2)


Türkiye dışında bir yerde kahvaltı yapıyorsanız ne hissediyorsunuz? İlk zamanlar farklı lezzetler cezbedici geliyor. Her ülkenin kendine özgü çok özel sabah lezzetleri olduğuna inanıyorum ama kahvaltımız hepsinin bir step ötesinde. Bu gerçeğin bilinci ile Santa Monica ve Malibu'da iki farklı adreste kahvaltı yapıyoruz. Bir tanesi Santa Monica'nın en iddialı oteli Loews içinde yer alan bölüm diğeri Malibu'da iskele üstünde yer alan Malibu Farm Pier Cafe. Bu yazıyı okurken Maroon 5 Sugar dinlenmeniz önerilir :) 

Loews Otel 

Menüsü temelde 3 bölüme ayrılıyor. "Bakery Items", "Local Flavours", "The Wake up Call". 
Öncelikle her yerde bulabileceğiniz bagel&cream cheese (Bagel: Mayalı hamur ile hazırlanan halka şeklinde bir tür ekmek) ve krem peynir yer alıyor. Yerel lezzetler bölümünde birçok ülkeye özgü farklı omlet ve yumurta çeşitleri var. Uyandırma araması şeklinde çevirebileceğimiz bölümde ise daha sağlıklı alternatifler yer alıyor. Granola, yulaf karışımları veya sebzeli çırpılmış yumurta gibi.


Bu çeşitlilik içinden bizim seçimlerimiz: Eggs benedict, 3 seçenekli omlet, Burrito kahvaltı ve granola
Geleneksel bir lezzet olan Eggs Benedict oldukça güzel hazırlanmıştı. Hollandaise sos kıvamında ve altında yer alan muffin tipi ekmek yumuşak ve lezzetliydi. Burrito kahvaltıyı ise çeşitliliği için istedik. İçeriğinde çırpılmış yumurta, patates, chorizo, guacamole sos, salsa sos yer alıyordu. Benim damak zevkim için biraz ağır, tüm lezzetlerin baskın olduğunu belirtmem gerekiyor. Sağlıklı seçim Granola da, omlette servisleri ile göz dolduruyordu. Loews kahvaltı için doğru bir seçim.





Malibu Farm Pier Cafe


Manzaradan uzun uzun bahsedilebilir ancak menü için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Lezzetler fazla karışık ve yeterli ısıda değildi. Şikayetçi olabileceğiniz bir çok özellik bir arada. Sempatik gelecek tek şey Cadılar Bayramı'na atıfta bulunan sıcak çikolata. Ancak,  bu şekilde bile olsa burayı manzarası ve ortamı için mutlaka ziyaret etmelisiniz. Yanındaki Malibu'ya özgü mini butiği de oldukça güzel. Üstelik akşamüstü mükkemmel bir gün batımı manzarısına sahip Malibu. Bir şeyler içmek için çok doğru bir seçim olacaktır. 
Menüden seçimlerimiz füme somon eşliğinde çırpılmış yumurta ve çilek eşliğinde mini pancake.