26 Nisan 2016 Salı

Londra/ Mutfak Notları 1

Uzun zamandır seyahat amaçlı gittiğim bir noktada bu kadar dinlendiğimi hatırlamıyorum. Evet Londra'da adım başı rastlayacağınız parkların içinde geçireceğiniz zaman size bunu hissettiriyor. Özellikle de konumuz yemekler olunca bu güzellikler içinde yemekte ayrı bir keyifli oluyor. Hep İngiliz mutfağı için kuvvetli bir mutfak değildir gibi bir fikre sahibiz. Ancak, algı böyle olsa da Londra'daki çeşitlilik karşısında şaşırmamak mümkün değil. Gitmeden araştırmaya başladığımda özellikle Hint, Thai ve Vietnam gibi alternatif mutfakların öne çıktığını fark ettim. Tayland esintisi olan her şeye bayıldığım için ilk noktamızı bu şekilde seçtik. Bu seçimde bizi yönlendiren İngiltere'deki farklı mutfakları anlatan bloglar oldu. Diğer seçimlerimiz ise Fransız mutfağı ve İtalyan mutfağı üzerine restaurantlar. Şimdi yavaş yavaş  başlayalım.



Patara Fine Thai





Patara Dünya'da farklı ülkelerde zinciri olan bir restaurant. Hakkında aldığı güzel yorumlarda kesinlikle karşılıksız değil. İsterseniz set bir menü seçebiliyor veya menüden dilediğiniz yemekleri sipariş verebiliyorsunuz. Biz o günün önerisi olan menüyü tercih ettik. Bu seçimi yaptığınızda hindistan cevizi suyunda mantarlı bir çorba ve 5 farklı aperatiften oluşan ara sıcaklar ile başlıyorsunuz. Çıtır sebzeler ile hazırlanmış nane ve fesleğenli karides bunlardan bir tanesi. Devamında organik tavuk, dana eti, kuzu, levrek ve domuz arasından seçim yapıyorsunuz ve son olarak tatlı servisi oluyor. Bu arada ikram olarakta tatlınız ile ya şarap ya da prosecco sunuluyor. Bu restaurant ile ilgili hoşuma gidenler servis edilen aperatiflerin yanına uygun sosları tek tek anlatıyorlar. Bazıları çok baskın lezzet oldukları için ve diğerlerinin tadını örtmemesi için bir sıralama size öneriliyor. Kesinlikle işlerini bildikleri izlenimini alıyorsunuz. Yemekler ise tatlı hariç bir harika. Üstelik komik bir anımızda oluyor. Servis yapan kişi Türkiye ile hiç alakası olmamasına rağmen Türkçe dersleri almış bizim Türkçe konuştuğumuzu fark edince Türkçe anlatmaya başlıyor servis edielnleri. En sonunda da İstanbul'a iki defa geldim sizin kebap gibisi yok diyor :)) Sempatik tavırları ile de gecemizi güzel kılıyorlar.




Portobello



Notting Hill'i görmeden dönmeyelim dediğimiz için bir akşamımızı bu bölgeye ayırdık. Yakın zamanda Londra'da bulunan arkadaşlarımızdan da Portobello'nun tavsiyesini aldık. Ortam, restaurantın ışıklandırması, pazarlama taktikleri gayet iyi. Ancak, pizzalar için aynısını söylemem mümkün değil. Çok fazla talep görmesinden dolayı mı bilemiyorum ama sürekli bir şeylerin eksik kaldığını hissediyorsunuz. Ancak, bir konuya mutlaka değinmek istiyorum. Menüyü ilk açtığınızda sizi ne karşılıyor biliyor musunuz?
Ekmeklerimiz ve pizzalarımız doğrudan İtalya'dan gelen un ve üstün kalite ürünler ile hazırlanıyor. Mayalarımız ise pizza için 48 saat ekmek için ise 72 saat bekletiliyor. Ardından, o eşsiz lezzeti veren İtalyan artizan fırınlarda pişiriliyor. Bu sabır gerektiren bir süreç fakat inanıyoruz ki sonuç beklemeye değiyor.
Nasıl geldi okuduklarınız? Benim için bu iyi bir PAZARLAMA örneği. Daha pizzayı yemeden fikrini satın alıyor ve hikayesi ile hakkında hayal kuruyorum. Ülkemizdeki restaurantlarda da  eksik olan sanırım bu.

The Churchill Arm



Kim derdi ki "hop on hop off" tur bu kadar işe yarayacak :) İlk gün için seçtiğim bu yöntemde tur rehberi tam önünden geçerken Londra'daki en eski pub'lardan bir tanesi burası ve gerçekten önemli isimlerin geldiği bir yerdi diye uyarıyor. Konu böyle olunca Ömer'i en mutlu edecek pub ziyaretimizi yapıyoruz. Ortam, gelen müşteriler, dekorasyon her şey ama her şey çok geleneksel ve güzel. Buraya uğramasak puzzle içinde bir şeyler eksik kalacaktı. Herkesin uğramasını tavsiye ederim.

The Salisbury


Covent Garden tiyatrolar bölgesinde yer alan bu geleneksel pub'ta da çok eğleneceksiniz. Aşırı kalabalık veya havada uçuşan biralar bile sizi rahatsız edemeyecek. En büyük derdiniz barında bitirdiğiniz Guinness veya London pride biraları hesaplamak olabilir. İşten çıkıp gelenler, yaş olarak çok büyük olsalarda sevimli sevimli eğlenen insanlar, kapıdan giren çıkanlar, tuvalette ağlayan genç kızlar. Bütün bu karmaşa oraya çok yakışıyor. Bir bira istemeden çıkmayın :)

J Sheekey Oyster Bar





Otelimize çok yakın olan bu restaurant birçok eleştirmen tarafından yüksek not almış. Michelin listesinde önerilen restaurantlar arasında yer alıyor. Küçücük bir yerde çok güzel bir bar ile kaliteli servis yapılıyor. Burada başlangıç olarak deniz tarağı istedik. Ardından yengeç çorbası "Crab Bisque" daha sonra menü de yarım ıstakoz olarak servis edilen seçim ile tamamladık. Deniz tarağı farklı bir lezzete sahipti ancak tereyağı çok fazla hissediliyordu. Crab bisque geleneksel lezzete çok uygun muydu bilmiyorum ama lezzetliydi. Istakoz konusunda ise iyi bir seçim diyebilirim. Diriliği hafif tuzlu suyu gayet güzel bir final. Ancak fiyatlar biraz üstte kalıyor.


Son olarak Harrods'ın mutfak bölümü tabii ki eşsiz. Sunduğu çeşitlilik karşısında kendinizi çaresiz hissediyorsunuz. Onu mu yemeliyim, bunu mu? Ne satın almalıyım derken uzun saatlerinizi burada harcayacaksınız. Öğle saati için Harrods içinde yer alan bir diğer seçimimiz ise Pan Chai restaurant. Asya mutfağından lezzetleri barındıran küçük corner'da sushi yemeyi tercih ettik. Bir çeşidi hariç ortalama diyebileceğim sushi çeşitleri servis edildi. Black Dragon tempura yapılmış karides, salatalık, avokado ve siyah havyar ile eşsiz.

Gezilecek gurme adresler içinde önerilerim de bir dahaki yazıda :)